30 Kasım 2007 Cuma

VENEDİK


Dünya üzerinde görebileceğiniz en sihirli mekanlardan biridir VENEDİK. Denizin ortasına kondurulmuş muhteşem yapılardan oluşan ve üzerinden geçen yüzyıllardan etkilenmeden günümüze gelen bu güzel şehir , insanın görmeden ve içinde yaşayıp o nemli havasını solumadan gözünde canlandırabileceği bir yer değildir.

Venedik ; kuzey İtalya'nın doğusunda Adriyatik denizi kıyılarında karaya 4 kilometre uzunluğunda kara ve demir yolu köprüsü ile bağlanan , yaklaşık 118 adacık üzerine kurulu bir ada şehirdir. Venedik'te adacıkları birbirinden ayıran 170 kanal ve birbirine bağlayan 400 köprü bulunur.

Venedik'te yaşayanların %50'den fazlası geçimlerini turizmden sağlamaktadırlar.Bugüne kadar ki rekor bir günde 150.000 turisttir.

Bu kadar turistik olması ve herşeyin deniz yoluyla taşınması sonucu fiyatlar İtalya'nın geneline göre %10 daha pahalıdır.

Canal Grande (Grand Canal)

Grand Canal (Büyük Kanal) Venedik'e geldiğinizde öncelikli olarak görmeniz gerekenler, Venedik'in ana caddesidir. Venedik'in karaya bağlandığı noktadan kalkan Vaporetto'lardan birine bindiğinizde sizi, bu harika caddeden sürprizlerle dolu bir rüyaya taşıyacaktır. Evet, Grand Canal'da suların üzerinde süzülürken aklınızdan sıkça geçecek bir sorudur bu, acaba rüyada mıyım? Vapurunuz ilerledikçe ne tarafa bakacağınızı şaşırırsınız; bu durumda en iyisi bir gidiş bir de yukarı dönüş turu yapmaktır ki hiçbir şeyi kaçırmayasınız. Öncelikle, Venedik'in kendine has ev mimarisi sizi gülümsetir. Hepsi birbirinden güzel renklere boyanmış suların içinde yüzyıllardır solmayan çiçekler gibidirler ve sanki bunun farkındaymış gibi hepsinin cam içlerinde yine rengarenk çiçekler sizi karşılar. Bir an duraksarsınız bu evlerin kapılarının suya açıldığını farkedince. Grand Canal'dan turunuza devam ederken buraya açılan küçük kanalcıkları görürsünüz, bazıları sadece gondolların girebileceği genişliktedir. Yolunuz her iki yakasında kimisi baston şekerler gibi boyanmış kimi de ham kütük kazıklar görürsünüz ki bunlar teknelerin park yerleridir.

Sular, gondollar, köprüler derken birden bire karşınıza çıkan San Marco Meydanı, katedral, kiliseler , Campanelli, Dükler Sarayı ve diğer ihtişamlı binalar Venedik'in bitmeyen güzellikleri olarak kendilerini gösterir.

Rialto Köprüsü
Venedik kentinin en renkli mekanlarından biridir. Yalnız iki yakayı birbirine bağlamakla kalmaz; aynı zamanda cıvıl cıvıl bir alışveriş mekanıdır. Rialto köprüsünün üzerinde, girişinde ve çıkışında birbirinden güzel cam eşyalar, maskeler, kuklalar, ayakkabı-çanta ve meyve sebzeden tutunda şekerleme ve çöreklere kadar satın alabilecek her şeyi bulabilirsiniz. Bütün bu alışveriş keyfinin ötesinde Rialto Köprüsü'nün üzerinden Grand Canal manzarası bir harikadır.

Günah Köprüsü

Dükler Sarayı ile Yeni hapishane arasında kapalı olarak inşa edilmiş bir köprüdür. İsmini muhtemelen buradan cezaevine giden mahkumların Venedik'e son kez bakmasından almıştır.

19 Kasım 2007 Pazartesi

ANTIPHELLOS



Likya´nın önemli kentlerinden biri; Kaş...

Arkeolojik buluntularla kanıtlanan Habesos adı, antik kentin en eski adıdır. Antik kent tarihte Antiphellos ismi ile anılmıştır. Karia ve Likya Bölgeleri arasındaki bağlantıyı sağlayan yolların kesişme noktasında bulunan Antiphellos, aynı zamanda bir ticaret limanıdır.
Makedonya Kralı Büyük Iskender´in, Anadolu seferi sırasında, Kralliğın egemenliği altına girmiştir. İskender´in genç yaşta ölümünden sonra bölge, Seleukoslar´la Ptolemaioslar arasında el değiştirmiştir.
Antik kent, Roma Dönemi´nde önem kazanmış ve Bizans Dönemi´nde Piskoposluk merkezi olmuştur.
Bu dönemde Arap akınlarına uğramış daha sonra Anadolu Selçuklu topraklarına katılarak Andifli adını almıştır. Anadolu Selçuklu Devleti´nin yıkılmasını takiben Tekeoğulları Beyliği yönetimi ele geçirmiş ve Osmanlı Devleti ilçeyi Yıldırım Bayazıt zamanında topraklarına katmıştır.

Tüm bu tarihi değerleri yanında yeşil ve maviyi de içinde buluşturmuş olan Kaş , her yönden Türkiye'nin cennet köşelerinden biridir.

TRADITIONAL ARTS USING STONE





Although it changed in accordance with the prevailing conditions in different periods, decorative stone-working in Turkish art always maintained its high quality. The best examples of stone-working can be seen in the architecture of the Seljuk and Ottoman periods. Stone is the main component not only of construction but also for internal and external decoration. The best examples of stone working can be seen in monumental doors, in the walls of cities and palaces, the main doors and courtyards of mosques and medreses, and in column heads, minarets and fountains. The most common ornamentation used are geometric patterns, plant motifs, animal relieves and palmets. Walls may also decorated by the use of bricks. Dark and light-colored bricks are used to create geometric designs in order to embellish walls. The external walls of mosques, tombs and castles are the best examples of this.

Stone used in the art of stone-working can be classified according to the differing construction techniques:

Stone-working (In Architecture, Fountains and Gravestones): In traditional architecture, stone-working plays an important role in the construction and decoration of internal and external walls. Another common use is for gravestones. Various techniques are used in stone-working, such as carving, relief and scraping. Ornamental elements are generally plants, geometric designs and writing. Animal figures are rarely seen and human figures only in the Seljuk period.

Marble-working: Marble is metamorphosed limestone, which is brightly colored and used in different fields of art. A slab of marble is separated from the main block with the help of a helical strand, and is then cut into pieces with a piercing gimlet. Marble slabs are cut with the help of a diamond-bladed, following the grain. Slabs are softened with sponge stone and emery dust and varnished with fabric tampons.

Decorative Stone-working: A number of common products in daily use are made from stone, such as jewellery, chaplets, cigarette holders and walking stick handles.

Sepiolite-working: In Eskişehir today, cigarette holders, pipes and water pipes are made from sepiolite. It is known that in the early years other objects were also made from it, such as pots, boxes, cups and statues.

Oltu stone-working: Oltu stone is a kind of lignite which is generally black and shiny. It can be polished and planed. In the middle ages, it was used to make hat badges, boxes and small statues. It began to be used for jewellery in the 19th century. Today, oltu stone is obtained from the 300 mines in the village of Oltu in the province of Erzurum. It is also known as “Erzurum amber,” and is used in making cigarette boxes, hat badges and jewellery (such as necklaces, brooches, earrings and rings) and is combined with gold and silver.


16 Kasım 2007 Cuma

TINAZTEPE MAĞARASI


Konya’nın Seydişehir İlçesi’nde yaklaşık 230 milyon yılda oluştuğu belirtilen Tınaztepe Mağarası, travertenleri, sarkıt-dikitleri, kar ve yağmur sularının oluşturduğu gölcüklerinin güzelliğiyle görenleri büyülüyor.

Tınaztepe Mağarasının bulunduğu bölgede üst seviyelerde kiltaşı- kumtaşı- marn ve konglomera ardalanmasından oluşan fliş ile birlikte ofiyolitik karakterli kayaçlarda yer almaktadır.

Mağaranın iç kısımlarında taban-tavan arası yükseklik farkı 65 metreye kadar çıkmaktadır.

MÜZELER



ÇORUM MÜZESİ
Hattuşa'da 1906 yılında başlayan ilk bilimsel kazıları 1907 yıllında Alacahöyük'te yapılan kısa süreli kazılar takip etmiştir. 1933 yılında Atatürk'ün talimatlarıyla Milli Kazılar döneminin başlamasının ardından, 1935 yılında başlatılan Alacahöyük kazısına verilen destek sonucu, aynı dönemde Merkez İlçedeki Büyük Güllücek, Pazarlı, sonraları Eskiyapar'da kazılara başlanmıştır. Bu merkezlerde yapılan çalışmalar sonucunda Alacahöyük'te olduğu gibi önemli sonuçlar alınmıştır.

Alacahöyük, Hattuşa-Boğazkale ve diğer kazı merkezlerinden olumlu sonuçlar alındıkça, bu zenginliklerin kaynağı olan Çorum'da da 1937 yılından itibaren, dağınık olarak bulunan eserleri bir araya toplama ve Müze kurma çalışmaları başlamıştır.
Önceki binaların yeterli gelmemesi nedeniyle, yeni Çorum Müzesi 2003 yılında hizmete açılmıştır.

ALACAHÖYÜK MÜZESİ
Çorum Müze Müdürlüğü'ne bağlı Alacahöyük Müzesi, Alacahöyük beldesinde yeralır.

BOĞAZKALE MÜZESİ
Çorum Müze Müdürlüğü'ne bağlı olarak hizmet veren Boğazkale Müzesi Çorum'a 82 km. mesafede Boğazkale İlçe merkezindedir. 12 Eylül 1966 yılında açılan Müze, (Hattuşa) kazılarında açığa çıkan ve çevreden müzeye gelen eserlerin depo ve sergilenmesinin yapıldığı mahalli bir Müze konumundadır.

ÇATALAŞI

MALZEME:(5-6 porsiyon)

6 su bardağı su
1 su bardağı yeşil mercimek
1 su bardağı yarma
2 kaşık tereyağ
1 çay bardağı kavrulmuş kıyma
1 baş kurusoğan
1 tatlı kaşığı nane
İsteğe göre pul biber

Yeşil mercimek önceden 6 su bardağı su ile haşlanır. Haşlanan mercimeğe 1 bardak yarma ve tuz eklenir. Yarmalar pişene kadar kaynatılır.
Tavaya 2 kaşık yağ konarak eritilir ve soğan yağda cevrilir. Soğanlar oldukdan sonra kıymada eklenerek atesde tekrar cevrilir. Nane ve isteğe baglı pul biber eklenir.

Çorba servis edilirken üzerine ya da daha once içine eklenebilir.

TARİHİ ANLATANLAR












HATTUŞAŞ-BOĞAZKALE
Mısır, Babil ve Mitanni gibi Eski Doğu’nun büyük güçlerinden biri olan Hititler, yaklaşık M.Ö. 1200 yıllarına kadar Anadolu’nun büyük bir kısmına ve zaman zaman da Kuzey Suriye’ye hükmetmişlerdir. Bu İmparatorluğun başkenti Hattuşa, Çorum’un 80 kilometre güneybatısında, Boğazkale ilçesindedir.

YAZILIKAYA TAPINAĞI
Hattuşa’nın en büyük ve en etkileyici kutsal mekanı, şehrin dışında yer alan, yüksek kayalar arasına saklanmış Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı’dır. Tapınak’ta 90’dan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü yaratıklar kaya yüzeyine işlenmiştir.
Tanrı ve tanrıça dizileri, İmparatorluk panteonunun baş tanrıları olan fırtına tanrısı ve güneş tanrıçası’nın maiyetini oluşturuyordu. Bu yorum sonucunda; Yazılıkaya “Yeni yıl şenlikleri evi” olarak tanımlanabilir. Hitit kült (dini tören) metinlerine göre yeni yıl ve ilkbahar törenlerinde bir araya gelen tüm tanrılar “fırtına tanrısı’nın evi’nde” toplanırlardı. Bu şenlikte kentin diğer tüm tapınaklarından tanrı heykellerinin törensel bir alayla Yazılıkaya’ ya taşınmış olabileceği değerlendirilmektedir.


ALACAHÖYÜK
Çorum’un 45 km. güneybatısında, Ankara’nın 160 km. doğusundadır. Eski Tunç Çağı ve Hitit çağında çok önemli bir kült (dini tören) ve sanat merkezi olan Alacahöyük’te 4 uygarlık çağı açığa çıkartılmıştır.
Alacahöyük’te 1. uygarlık çağı, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu-Osmanlı dönemleri ile temsil edilmektedir. 1. kültür katta, Geç Frig çağında höyüğün her yanı iskan edilmiştir. Küçük evlerden oluşan bu kat, seramiğine göre, M.Ö. 650’den daha eski değildir.
Mabedi, büyük yapıları, özel-blok evleri, sokakları, büyük küçük su kanalları, şehir suru, biri kabartmalı ortastadlarla süslü sfenksli, diğeri poternli anıtsal kapılarıyla Hitit İmparatorluk Çağı’nın müstahkem olmayan, düz ovaya kurulan tipik temsilcisi höyüğün 2. kültür katını oluşturur.
Kalker temel üzerine andezit bloklarla inşa edilmiş olan Sfenksli Kapının genişliği 10 metredir. O, bir yolla bağlandığı büyük mabedin anıtsal geçididir.


ORTAKÖY-ŞAPİNUVA
Hitit Devletinin önemli kentlerinden biri olan Şapinuva, (Ortaköy), Çorum’ un 53 km. güney doğusundadır. Çekerek nehri etrafında yer alan Göynücek Ovası ile Alaca Ovası arasındaki geçit üzerindedir.


KAPILIKAYA ANITSAL MEZARLIĞI
Çorum-Osmancık karayolunun Kırkdilim mevkiinde yolun sağında, derin vadilerin oluşturduğu engebeli bir arazi üzerinde yer almaktadır.
Hellenistik Döneme tarihlenmekte olup, (M.Ö.II.yy) komutan İKEZIOS’a aittir. Çay seviyesinden yüksekliği 65 m. dir.

13 Kasım 2007 Salı

SAFRANBOLU EVLERİ



Klasik Osmanlı kent mimarisini yansıtan tarihi evleri ile ünlü olan şehir, bu özelliği sayesinde 17 Aralık 1994 tarihinden beri Türkiye'de Dünya Miras Listesi'nde yer alan 9 kültürel varlıkdan biridir ve turistik ilgi çekmektedir.

Safranbolu ismini, bölgede yetişen ve nadir bir bitki olan safrandan alır.
Evleri ile tanınmış olan Safranbolu da tarihi güzellikleri görmenin yanında doğal güzelikleri de görmek ve yaşamak imkanına sahipsiniz. 18. ve 19. yy. Türk toplumunun geçmişini, kültürünü, yaşama biçimini ve teknolojisini yansıtan Safranbolu Evleri arasında önemli örneklerden biri Kaymakamlar Gezi Evi'dir. 1884 yılında Hacı Mehmet Efendi tarafından yaptırıldığı bilinen Kileciler Evi de, Safranbolu'nun evlerine örnektir.

Safranbolu Evleri; Safranbolu´nun iki ayrı kesiminde gruplanmış durumdadır. Birincisi “Şehir” diye bilinen ve kışlık olarak kullanılan kesim, ikincisi “Bağlar” diye bilinen ve yazlık olarak kullanılan kesimdir.

Safranbolu evlerindeki çıkmalar, evin dış görünümünü tek düzelikten kurtarır. Evlerin pencereleri çok özel biçimde tasarlanmış olup dar ve uzuncadır. Ahşap kanatlı pencerelerde ayrıca “muşabak” denilen kafesler bulunur.

SAFRANBOLU'YU GEZELİM

Hayatımın en guzel haftasonlarından birisiydi Safranbolu gezisi. Hem bakmaya doyulmayan evleri, hem doğası ve en önemlisi insanları... Gezi sırasında annemle beraber pansiyon olarak kullanılan Safranbolu evlerinden birinde kaldık. Pansiyonda mı kaldık, yoksa misafir mi geldik anlayamadık. O nasıl bir ilgi, nasıl hoş bir misafirperverlikti.

Gün boyu Safranbolu'nun altını üstüne getirerek görmediğim bir yer kalmasın çabasından ne kadar yorgun düşsemde dönerken keşke hiç bitmeseydi dedim.
Sanki o sokaklar arasında gezerken evler sizi alıp götürüyor. Merakla kıvranıyorsunuz, acaba kimler yaşadı bu güzel evlerde, ne hikayeleri var diye.

Mesela; ilginç bir bilgi edindim gezerken, evlerin saçak köşelerine uğur getirmesi için geyik boynuzu asılması geleneği yaygın. Ayrıca ev kapılarını kitleme alışkanlıkları yok :)

Gezebildiğiniz kadar gezin derim ben; işte bir kaç yer :
Kaya Mezarları, höyükler, Cinci Hanı ve Hamamı, Köprülü Mehmet Paşa Camisi, İzzet Mehmet Paşa Camisi, Yemeniciler Arastası, İncekaya Su Kemeri, Konaklar, Çeşmeler, Türbeler ..

Elbette meshur Safranbolu lokumu yemeden ve paketlerce almadan dönmeyin..

BÜKME

MALZEME
1kg un
1/2 bardak yağ
1/2 kg ıspanak
1 adet soğan
250gr kıyma
Tuz
Karabiber

Tekneye elenen un; tuz ve su ilavesiyle iyice yoğrulur ve kıvamına geldiğinde yufkalar halinde açılır. İyice yıkanıp suyundan süzülen ayıklanmış ıspanak, kıyma ve tuz yeteri kadar karabiber ilavesi ile orta ateşte kavrulur. Kavrulduktan sonra açılmış yufka hamurlarının içine konur. Yufkanın uçları kapatılıp fırında pişirilir. Piştikten sonra üzeri yağlanarak sofraya getirilir. Eğer fırın yoksa kızgın saç üzerinde iki tarafı çevrilerek pişirilir.

2 Kasım 2007 Cuma

Kenya Cumhuriyeti

Eski adı İngiltere Doğu Afrikası olan Kenya, Hint Okyanusu'na kıyısı olan bir doğu Afrika ülkesidir. Komşuları Tanzanya, Uganda, Sudan, Etiyopya ve Somali'dir.

Kenya'nın doğal kaynakları, altın, kireçtaşı, soda, tuz, hidro güç, vahşi doğadır.

Ülkenin başkenti ve en önemli merkezi Nairobi , genelde safarilerin başlangıç ve bitiş noktasını oluşturuyor.

Hint Okyanusu kıyısında yer alan Mombasa , Kenya`nın en ilginç yerlerinden, konumu nedeni ile ülke ticaretinin büyük bölümünü elinde tutuyor. Ulusal müze ve yılan parkı, ayrıca Fort Jesus , Eski Köle Pazarı, Mombasa Camii mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerler arasındadır.

Nakuru Gölü, Rift Vadisi`nin tabanında oluşmuş sığ göllerin bir uzantısıdır. Nakuru Gölü göz kamaştırıcı kuşlarıyla ünlü ve su bitkileri açısından zengin olan doğal bir park.
Gölde bulunan çok sayıda balık, pelikan , karabatak , balıkçıl ve kartalları göle çekiyor. Masai Mara dünyaca ünlü bir ulusal park. Tanzanya ile sınırı çizen Mara Nehri her sene çok sayıda hayvanın göçüne sahne oluyor.
Vahşi hayvan seslerini duyarak uyumak veya Kilimanjaro Dağı`nın eteklerinde kahvaltı yapmak ise ayrı bir heyecan kaynağı.

Kenya’da en belirgini Masai ve Samburu olan 40’dan fazla kabile vardır. Bu kabileler kırsal alanlarda hala bulunmakta, göçebe hayatı yaşamakta ve geleneksel kıyafetler giymektedirler. Bu insanların gelişen endüstriyle geleneklerini ve değerlerini bırakmadan bütünleşmiş olmaları ilginç bir durum olarak dikkate alınmaktadır.


Kenya nufusunda din dağılımı, Protestanlar %38, Roma Katolikleri %28, yerel inançlar 2%6, Müslümanlar %7, diğer %1 seklindedir.

ÖLÜME UÇAN KUŞ

TOY, nesli hızla tükenen bir kuş türüdür. özellikle yasadışı avcılık nedeniyle toyun nesli tehdit altındadır. ülkemizde yaşayan (500 birey) toy kuşu’nun 295 bireyi muş ovasındadır.

Toy (Otis tarda), nesli dünya ölçeğinde tehlike altında bulunan ve 'Hassas' (Vulnerable) kategorisinde sınıflandırılmış bir türdür (BirdLife International 2000). Tür aynca, Avrupa Birliği'nin 'Yaban Kuşları Direktifi' (Wild Birds Directive) Ek 1; 'Bern Sözleşmesi' Ek II; 'Bonn Sözleşmesi1 Ek I ve 'CITES' Ek I bölümlerinde yer almaktadır. BirdLife International'ın Avrupa ölçeğinde koruma Önceliğine sahip türleri belirlemek için yaptığı çalışmaya göre toy, 1. kategoride bulunmaktadır. Bu kategori kısaca SPEC1 olarak tanımlanmaktadır (Tucker & Heath 1994).

Ülkemizdeki otlak ve açık alanların hızla doğallığını kaybetmesi nedeniyle Türkiye'deki toy popülasyonlar parçalanma ve yok olma riskiyle karşı karşıyadır (Heunks et al. 2001). Toyun en geniş üreme dönemi dağılımı Trakya, Güney Ege, Batı Akdeniz ve Karadeniz Bölgesi kıyı şeridi hariç tüm bölgelerimizdeki deniz seviyesinden 1,800 metre (hatta bazen daha da çok) yüksekliğe kadar olan neredeyse bütün düzlükleri içermekteyken, geçtiğimiz yüzyılın ortalarından sonra hem üreme hem de kışlama dağılımının oldukça daralmış ve daha önce kullanılan birçok alanın terk edilmiştir (Şekil 2, 3). Toy popülasyonu birkaç alan hariç pek çok yerde doğal bozkırların bulunduğu alanlara doğru çekilmiştir. Şu anda, Türkiye popülasyonunun biri İç Anadolu ve İç Akdeniz diğeri ise Doğu Ve Güneydoğu Anadolu'da olmak üzere iki alt popülasyona bölünmüş olduğu düşünülmektedir (Kasparek 1989). İç Kızdırmak Havzası ve Yukan Fırat Havzasi'nda yapılacak olan araştırmalar bu iki popülasyon arasındaki bağı ortaya koymak açısından büyük önem taşımaktadır.

Toylarda eşeysel dimorfîzm görülür. Erişkin erkek ve dişilerin görünüşleri birbirinden oldukça farklıdır. Erişkin erkekler dişilerin yaklaşık iki kati büyüklüğünde olup, beyaz bıyıklan, çok kalın boyunları ve kızıl bir göğüs bandı şeklinde olan tüyleri vardır. Erişkin erkek toylar üreme döneminde boyunlarını şişirip kuyruklarını yukarıya doğru kaldırarak dolaşırlar. Erkek toyların tamamen erişkin hale gelmesi 5-6 yıl sürer. Dişiler için bu sure 3-4 senedir. Yavrular ise büyüklük ve görünüm olarak dişilere benzer. Toy erkekleri üreme döneminde 'tek' denilen gruplar oluşturur. Bu gruplarda erkekler bir araya toplanır,kabararak birbirleriyle yansır ve dişileri etkilemeye çalışırlar. Kur davranışı sırasında kabaran erkek toylar, kahverengi olan tüylerini kabartıp ters çevirerek bembeyaz olurlar. Bu esnada başlarım içeriye çeker ve bıyıklarım yukarıya doğru dikerler. Çiftleşme sonrası gruplar dağılır. Dişiler tek başına, genellikle çiftleşme yerleri yakınlarında, yuva kurar. Yuvalar ekin içinde, toprak üzerindedir. Genelde 2 yumurta bırakırlar, bu sayı 1-4 arasında değişebilir. Kuluçka dönemi 25-27 gün sürer. Dişi rahatsız edildiği takdirde yuvayı kolaylıkla terk eder (EC 1996). Çıkan yavrular gelecek kur dönemine dek anneyle beraber kalırlar.
Tür Avusturya, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Almanya, Macaristan, Portekiz, Romanya, Rusya, Slovakya, İspanya, Türkiye ve Ukrayna'da yasal olarak koruma altında olup, ülkelerin ulusal kırmızı üstelerinde sınıflandırılmıştır. Avlanması tüm yıl boyunca yasak ve çeşitli cezalara tabidir. Ayrıca, tarımsal alanların ve toy yaşam alanlarının yönetim planı uygulamalarıyla türün popülasyonlarının korunmasına çalışılmaktadır. Koruma alanları ayrılması ve üretme çabaları da koruma faaliyetleri arasındadır.

ANTİK KENTLER




ARSAMEİA ÖREN YERİ (Nymphaios Arsameia’sı)
Kral 1. Antiochos kitabelerinde söz edildiğine göre, Arsameia İ.Ö. 2. Yüzyılın başlarında Kommagene’lerin atası Arsemia tarafından Kahta çayının doğusunda Eski Kahta kalesinin karşısında kurulmuş Krallığın yazlık başkenti ve idare merkezidir.

Güneydeki tören yolunda Mitras’ın kabartma steli, ayin platformu üzerinde Antiochos-Herakles tokalaşma steli ve bunun önünde Anadolu’nun bilinen en büyük Grekçe yazıtı bulunmaktadır. Yazıtın bulunduğu yerden başlayan 158 m. derine inen bir tünel ile yazıtın batısında benzer bir kaya dehlizi de dikkati çekmektedir.

Tepe üzerindeki platformda Mithridathes Callinichos’un mezar tapınağı ve sarayı yer almaktadır. Yapılan saray kazılarında çok sayıda heykel parçası, bir kraliçe ve Antiochos başı bulunmuştur. Arsameia ören yeri, Adıyaman’a 60 km. uzaklıktadır.

YENİ KALE
Adıyaman’a 60 km. uzaklıkta Kocahisar köyü yakınındadır. Kommagene’ler tarafından inşa edilen Yeni Kale, karşıdaki Arsemeia ile birlikte kullanılmıştır. Romalılar ve ardından Memluklular tarafından restore edilen Kale en son 1970’lerde Dörner tarafından kısmen onarılmıştır. Kale içinde çarşı, cami, zindan, su yolları, güvercinlik kalıntıları ve kitabeler bulunmaktadır. Kale’den Nymphois’e inen su yolu bir tünelle Arsameia’ya başlanmıştır. 80 metreyi bulan bu yolla halen suya ulaşmak mümkündür.

DERİK KALESİ
Cendere Köprüsünden sonra Sincik yolu üzerindeki Datgeli köyünün yakınlarındaki 1400 m. rakımlı bir bulunan tepenin üzerine kurulmuştur. İ.S. 70’lerde Romalılar tarafından inşa edildiği ve 300’lere kullanıldığı tahmin edilen, içerisinde büyük bir tapınak bulunan bölgenin kutsal alanı kabul edilen kalenin hemen yakınında Kommagene döneminde inşa edilen Temenos kalıntıları bulunmaktadır.

GERGER KALESİ (FIRAT ARSAMEİA’SI)
Adıyaman’ın Kahta İlçesine 85 km. uzaklıkta bulunan, tarihi Geç Hitit dönemine dayanan kale, Fırat Nehrinin batı yakasında yer almaktadır. İ.Ö. II. Yüzyılda Kommagenelilerin atası olan Arsames tarafından kurulmuştur. Sarp kayalar üzerine, Aşağı ve Yukarı Kale olmak üzere iki bölümde inşa edilen Gerger Kalesi’nin batı surlarında Kral Samos’a ait bir kabartma bulunmaktadır. İslami dönemde de kullanılan kale içerisinde cami, dükkanlar ve su sarnıçları bulunmaktadır.

PERRE ANTİK KENTİ
Adıyaman kent merkezine 5 km. uzaklıkta, Kuyucak köyü yolu üzerindeki Pirin köyündeki kalıntılar ve 200 civarındaki kaya mezarı da bu yerleşim yerine aittir. Antik çağdan kalan bu nekropol ve çevresi Kommageneliler döneminde önemli bir yerleşim merkezi olmakla birlikte, Romalılar döneminde en parlak devrini yaşamış bir kenttir. Girişleri kabartmalarla süslenmiş mezar odaları arasında irtibatı sağlayan geçişler bulunmaktadır. Kayalar içerisinde oyulmuş bu mezar odaları içerisinde lahitler de yer alır.


POLONEZKÖY




Doğayla başbaşa, şehrin gürültüsünden uzak bir pazar sabahı... Keyifli bir kahvaltı... Doğada bir yürüyüş...Yemyeşil kırlar... Yanıbaşınızda şirin mi şirin bir köy...
Haftasonu kaçamakları için Polonezköy.

Anadolu yakasında Beykoz sırtlarındaki bu şirin yer, bir Polonyalı köyü. 1800'lerin ortalarında Abdülmecit'in izniyle köye yerleşen göçmenlerin torunları hala burada yaşıyor. 60'ı safkan 500 Polonyalı'nın yaşadığı bu yeşil cennet, tertemiz havası, doğal güzellikleriyle şehrin gürültüsünden kaçan İstanbullular için doğanın huzurlu kollarına bir "kaçamak" niteliği taşıyor.

Bahçeler, kır lokantaları, piknik alanları yemek, huzurlu pansiyon ve otellerde konaklama, doğa sporları, dinlenme, at binme imkanları yörenin cazibesini artırıyor. Tertemiz orman havası, zümrüt yeşili bitki örtüsü hakimiyetindeki ortamda isterseniz hafta sonu veya yakınlığından dolayı hafta içi bir yemek molası için bile tercih edebileceğiniz bu çok özellikli köyde yapabilecekleriniz bunlarla sınırlı değil. Orman içi parkurunda yürüyüş, kros, koşu, bisiklet, tesislerin spor sahaları ve salonlarında aletli jimnastik yapabilir, yüzme havuzlarından yararlanabilirsiniz.