30 Nisan 2007 Pazartesi

YEMEK KÜLTÜRÜ

Brezilya mutfağından bir kaç örnek:

Rio de Janeiro: Feijoada – Siyah kuru fasulye, çeşitli tuzlanmış dana ve domuz etleri ile birlikte pişirilir. Beyaz pilav ve kavrulmuş manyok unu ile birlikte yenir.

Fortaleza: Casquinha de Siri – Büyükçe bir istiridye kabuğunun içerisine balık, yengeç, ıstakoz, karides etleri ile patates püresi karıştırılarak konur ve üzerine serpilen peynir ile fırında pişirilir. Genelde kumsal kenarlarında soğuk bira ile birlikte tüketilir.

Salvador: Vatapa - Karides ve balık parçalarının palmiye yağı ve ekmekle karıştırılması ile hazırlanır. Pirinç ile birlikte servisi yapılır.

Caruru - Kızartılmış karides. Kırmızı biber sosuyla birlikte servis yapılır.

Tacaca - Kurutulmuş karides, semizotu ve sarmısakla hazırlanan sarı renkli ve kıvamlı bir çorbadır.

Rio Grande do Sul: Churrascaria (Şuhaşkariya) - Et sevenler için Brezilya usulü kebapçılar vazgeçilmez olacaktır.


ALKOLLÜ İÇKİLER
Ülkenin yerel içkisi, şekerkamışından çıkartılan alkolun damıtılmasıyla yapılan Cachaça (Kaşasa)’dır. Bu içki saf olarak içilmesinin yanı sıra ananas, hindistan cevizi, maracujá gibi çeşitli meyvelerin sularıyla ve buz ile karıştırılarak Batida (Baçida) denen çok lezzetli, ancak lezzetli olduğu kadar da sert içkiler şeklinde de içilir. Batida’ların en tanınmışı ve Brezilya’yı ziyaret edenlerin en sevdiği içki cachaça ve limon ile yapılan Caipirinha’dır (Kaypirinya). Brezilya’nın her yerinde çok soğuk bira yıl boyunca yaygın şekilde tüketilir.
Meyve suları: Hindistan cevizi suyunun yanı sıra envai çeşit tropik meyvelerin suları hem çok lezzetli hem de yagındır.

HALK OYUNLARI

HOŞGELİŞLER OLA MUSTAFA KEMAL PAŞA :
Oyunun kuruluş amacı Türk Ulusunun kurtarıcısı Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın serhat şehrimiz Kars’a gelişi sırasında ona layık bir şekilde karşılanmasını sağlamak ve Kars halkının saygı ve sevgisini belirten bir oyundur.
Yıl 1924 Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Kars’a geleceği haber alınır. Bunun üzerine o dönemin mahalli müzisyenleri ve oyuncuları bir araya gelerek Ata’ya karşılama törenlerinde ona oynanmak üzere bir oyun hazırlanır. Bunun üzerine oyunun ezgi sözlerini gazeteci Mehmet TÜRKER yazar, mahalli müzisyen Tağı Bey’de bu sözleri şimdiki şekli ile besteler ve başta Tağı Bey olmak üzere o dönemin diğer folklorcuları 6 Ekim 1924 tarihinde Kars garındaki karşılama töreninde ilk olarak Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya oynanır. Paşa çok duygulanır. Oyun sözü, yazarı ve bestecisi ödüllendirilir. İlk dörtlükte şu cümleler yer almaktadır.
Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa
Askerin, Milletin, Bayrağınla çok yaşa,
Arş, arş,arş ileri, marş ileri,
Dönmez geri Türk’ün askeri.

Bu dörtlüklerle başlayan bir oyun tarzıdır. Bu oyunda erkekler birkaç adım geride kalır, kızlar oyuna başlar. Erkekler de kızları takip eder. Bu oyun oynanırken güfte oyuncular tarafından söylenir. En sonunda da “Al da Bayrağı Düşman Üstüne” denildiği zaman Bayrak kız veya bir erkek oyuncu tarafından iki üç adım öne ilerledikten sonra çıkarılır ve oyun böylece bitmiş olur.

ŞEYH ŞAMİL :
Şeyh Şamil oyunu eşsiz kahraman Şeyh (imam) Şamil adına Üzeyir beyi ve kardeşi tarafından düzenlenmiş bir oyundur. Bir çok Kafkas ve Anadolu oyunlarının figürleri alınarak meydana getirilmiştir. (Esası teşkil eden kırk bayır oyunudur.) Bir rivayete göre Şamil ve arkadaşları Rus kuvvetlere tarafından yakalanmışlardır. Bir gemi ile götürülürken, askerler alkol tesiri eğlenmeye başlarlar. Şamil’in arkadaşları oynatıldıktan sonra sıra Şamil’e gelir. Oysa Şamil bıçaksız oyun oynamayacağını söyler. İsteği yerine getirilir. Şamil oyun sırasında bıçakları arkadaşlarına atar ve gemideki dövüşten sonra kurtulurlar. Bu da Türk Milletinin esir yaşamaktansa savaşarak ölmeği tercih ettiğini bir kez daha dünyaya ispat eder.


KAZAĞI (KAZAK ERKEK – SERT ERKEK) :
Kars’taki mahalli oyunlar sosyal yapıyı bütün ayrıntılarıyla ortaya koyabilen folklor unsurlarından en başta gelenidir. Söz konusu kazağı oyunu Kazak ve sert erkek tapini canlandıran, düğünlerde gençler tarafından tek yada gruplar halinde oynanan bir oyundur. Kökeni çok eski yıllara dayanır. Oyunda amaç, genç erkeklerin karşı sertliklerini kur yaparak belli etmeleridir. Kızlarda erkeklere alkışla tempo tutarlar.

ŞEKER OĞLAN :
Bu bar sadece erkekler tarafından oynanan seri ve hızlı bardır. Bu oyunda dört dörtlük sayı ile oynanır. Eller belde tutulur, oyuncuların bir hizada nizamlı ve intizamlı oynamasına dikkat edilir.

HAN KIZLARI :
Kızlı erkekli ve bar şeklinde oynanır. Gençler, Bulak (Çeşme) başı sohbetlerini anlatır. Kızlar erkeklerin birkaç adım ilerisinde mendil bırakır, mendil alınır. Bu oyundan başka, bir kızla bir erkeğin yakınlığı, uzun dere’de bir suyun akışı ve Beşaçılan’da bir silahın, maharetleri anlatılır.

ANI PAPPÜRÜSÜ :
Bu oyun kızlı erkekli oynanır. Yarı ağır yarı seri bir tempo ile kız ve erkek el ele tutarak oynanır. Bu da iki dört dörtlük bir oyundur. O yörenin gençlerinin samimi ve birbirlerine yakınlık derecesini anlatır.

KENTVARİ (BEŞAÇILAN) Bu oyun sade erkekler tarafından oynanır. Yarı grup yarı ferdi olup, gençler teker teker maharetlerini gösterir. Kalpak yere atılır, bu kalpak oyuncular tarafından sadece ağızla yerden alınır. Bu kalpağı alan oyuncu oynayanların en maharetlisi olduğunu ortaya koyar.

29 Nisan 2007 Pazar

KARS PEYNİRLERİ

KARS KURUTU
Bir çeşit sertleştirilmiş çökelek peyniridir. Yoğurt yayıktan geçirilerek yağı alınır. Geriyekalan ayran ısıtılır ve çökelek elde edilir. Çökeleğin suyu süzdürülüp tuzlanır ve patates büyüklüğünde yuvarlanır. Güneşte kurutularak tüketilir.


KARS KAŞARI
Kars, Erzurum ve Muş gibi illerimizde altışar kiloluk kalıplar halinde üretilen kaşarpeynirinin kabuk yüzeyleri daha küflü olur. Son yıllarda Kars'ta inek ve koyun sütü karıştırılarak kaşarpeyniri üretildiğinden geleneksel sarı rengi iyice koyulaşmakta.

KARS LOR (ŞOR) PEYNİRİ
Makineden ya da yayıktan geçirilen peynirin kaymağı alınır. Yağın altında kalanlar kaymakaltıyla pişirilir ve içine maya eklenir. Elde edilen yağsız taze peynir lor ya da yerel adıyla şor peynirdir.

ÇEÇİL PEYNİRİ
İnek, koyun ya da keçi sütünden yapılan yağsız bir tel peynir olan çeçil, çeşitli yörelerde saçak, çiçal ve iplik peyniri olarak bilinir. Süt makinede çekilirken makine altında kalan ayranın mayalanmasıyla yapılır. Hanak telli peyniri Hanak ilçesinde yavan inek sütünden yapılır.


ÇÖKELEK PEYNİRİ
Tereyağından arta kalan yayıkaltı ya da yavan sütten yapılmış peynirden kalan peyniraltı suyu önce ısıtılır, sütlü kısmı dibe çöker. Sonra gerekirse mayalanır ve tuzlanır. Tuluma basıldığında uzun süre saklanan çökelek peyniri yörede börek harcı ve salatalarda kullanılır.


KARS GRAVYER PEYNİRİ
Bir süre Çarlık Rusya'sının işgalinde kalan Kars'ta yabancı ustaların öncülüğünde gravyer peyniri üretilmeye başlanmış. Yörede tam yağlı inek sütünden yapılmaktadır.

28 Nisan 2007 Cumartesi

ORDU EVLERİ



İlin merkez, Ünye, Fatsa, Bolaman,Mesudiye gibi ilçe ve kasabalarda sokak, çeşme, ağaç ve konakları ile bir bütünlük kazanan ve eski dokuyu yansıtan kentsel sit alanları ve tescilli yapılar bulunup koruma altına alınmıştır.

Binalar umumiyetle kesme taş ve bağdadi yapı tarzında, cumbalı ve genellikle iki katlıdır. Taban ve tavanlar ahşap, çatı kırma şeklinde olup kiremit örtülüdür.

YAYLALAR

İlde geleneksel mevsimlik yaşama biçimi olan yaylacılık günümüzde hala canlılığını sürdürmektedir.
Turizm Merkezi ilan edilen Çambaşı Yaylası, Aybastı-Perşembe Yaylası, Mesudiye-Keyfalan Yaylası, Yeşilce-Topçam Yaylaları ve Akkuş-Argın Yaylası, ayrıca Cüle Yaylası, Aydoğan Yaylası, gerek doğal güzellikleri gerekse büyük yerleşim kapasiteleriyle Karadeniz Bölgesinin önemli mevsimlik rekreasyon alanlarıdır.


Çambaşı Yaylası:
Ordu İli’nin 61 km. güneyinde bir yayla vardır. Çambaşı derler bu yaylaya. Deniz düzeyinden 1850 metre yükseklikte güzel bir mesire yeridir burası. Çarşısı, pazarı, piknik yerleri, lokantaları ve otelleri olan; sütü, eti, yağı, peyniri, sebzesi, meyvesi ve tüm bunların ötesinde doğal güzellikleri çok iyi ve bir yaz dinlenmesi için en ideal koşulları taşır bu yayla.

Yeşilce – Topçam Yaylaları:
Mesudiye İlçesi Yeşilce ve Topçam beldelerine bağlı bulunan Kızılağaç, Beyağaç, Kıyıyurt ve Çukuralan yaylalarını kapsamaktadır. Geleneksel Kültür ve Yayla Şenliklerinin düzenlendiği yaylalarda zengin floraya, ormanlara, otsu bitki örtüsüne, kaya mezarları ve kaleye sahiptir. Sadece Kızılağaç yaylasında 170'den fazla çiçek çeşidi olduğu tespit edilmiştir. Mesudiye ilçesi yaylalar bakımından çok zengindir.Yaylarda aynı zamanda harika obalar bulunmaktadır.

Keyfalan Yaylası: Bu yayla Mesudiye İlçesi’nin güneyinde, deniz düzeyinden 1200 metre yüksekte, İlçeye 9 km. mesafededir. Etrafı tamamen çam ormanları ile sarılmıştır. Bol soğuk suları ve temiz havası vardır. Bu yaylayı doktorlar veremli hastalara dinlenme yeri olarak tavsiye ederler.

FINDIK DİYARI





Doğanın tüm güzelliklerinin cömertçe sergilendiği bir belde olan Ordu, deniz turizmi imkanları bakımından Doğu Karadeniz bölgesinde en şanslı il durumundadır. Bölgenin en temiz kumu ve bölgenin en uzun kıyı şeridine sahiptir. Kıyı şeridinde, birbirinden güzel koylar, doğal ve sağlıklı plajlar ve çeşitli mesire yerleri mevcuttur.

Ordu Merkezde bulunan Boztepe, Bozukkale (Cotyora), Kurul Kayası Yerleşmesi, Büben Kaya Mezarları, Taşbaşı Kültür Merkezi (Eski Cezaevi-Kilise), Etnografya Müzesi( Paşaoğlu Konağı) tarihi eserlerden bazılarıdır. İlin eski camileri, çeşmeleri, kaya mezarları ile yüzyıllardan beridir süren yerleşme yeri olması nedeniyle kaleleri, kayalık tepelerde bulunan dehlizleriyle, el sanatları ve sanatçılarıyla kültürel ve turistlik açıdan gerçekten görülmeye değerdir. Bu değerini hiç şüphesiz yazın oldukça sakin, kış aylarında bol köpüklü dalgalarıyla hırçınlaşan, Karadeniz'e, kıyılarına, yayla ve ormanlarına borçludur. Turizm konusunda büyük atılımlar yapma gayreti içerisinde olan ilin turizm potansiyeli ve turistin heterojen özellik gösteren mekân talebi dikkate alındığında farklı turizm faaliyetlerini uygulama imkanı sağlamaktadır.

Bunlardan; Deniz Turizmi, Yayla Turizmi, Termal Turizmin yanı sıra, Batı Avrupa ülkelerinde giderek ilgi gören ve yaygınlaşan Çiftlik Turizmi, Yeşil Turizm, Orman Turizmi gelecek vadeden turizm potansiyelleridir.

Ordu ilinde ekime müsâit topraklar çok azdır. Fakat iklimi yumuşak ve yağış boldur. Ekilemeyen yamaçlara fındık ağacı dikilir. Ordu’da tarım fındık demektir. Fındık aslında bir orman ağacıdır. İl dâhilinde fındık ağacı sayısı 100 milyona yaklaşmaktadır. Bunlardan ortalama 80.000 ton fındık elde edilir. Fındığın yetiştiği bölgeler; merkez ilçe (Ordu), Fatsa, Ünye, Ulubey ve Perşembe ilçeleridir. Fındıktan sonra yetişen diğer tarım ürünleri mısır, patates, fasulye, soya, buğday ve arpadır. Bunların dışında turunçgiller, çay, lahana ve barbunya da yetişir.

27 Nisan 2007 Cuma

EFELER DİYARI




Aydın ili, tarihi, kültürel ve doğal değerlerine sahip olmanın ötesinde, turizm faaliyetlerinin en yoğun olduğu Batı Anadolu’nun orta yerinde bulunmaktadır. Ayrıca, turizm açısından en önemli deniz sınır kapısına sahip olması, Aydın’ı, sektörün en gelişmiş illerinden biri haline getirmiştir. Aydın’ın batısı Ege denizine açıldığından, Kuşadası ve Yenihisar ilçeleri turizmin her alanında, diğer ilçeler ise daha çok folklorik ve arkeolojik değerler açısından günübirlik ziyaretlere daha uygundur.

Kıyı ve ören yerleri dışında sağlık turizmi (termal), tarihi ve mimari eserler, ören yerleri, müzeler, geleneksel el sanatları, yöresel festivaller, deve güreşleri gibi, kültür turizmi sportif turizm, doğa yürüyüşleri-trekking, atlı doğa gezileri, golf,dalma,deniz ve kara avcılığı, yüzme,yelken, su sporları gibi sportif turizm ildeki geliştirilebilecek potansiyele sahip etkinliklerdir.

Kent merkezlerindeki Camiler ve Nazilli’deki Arpaz Kalesi, Bozdoğan’daki Körteke Kalesi, Koçarlı’daki Cincin Kalesi, türbeler, medreseler, mescitler ve hamamlar, gereken restorasyonların yapılması ve tanıtımlarına ağırlık verilmesiyle yukarıda sözü edilen Roma ve Yunan dönemlerine ait ören yerleri dışındaki Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait yapıların da turistik amaçlı ziyaretlere teşvik edilmesi, il turizmine farklı bir perspektif kazandıracaktır.
Turizm talebi yaratabilecek ildeki diğer çekici unsurlar arasında, eski kentsel dokuları, özellikli tarihi yöresel konut yapıları, festivalleri, otantik kırsal yerleşmeleri, gelenekleri, halı dokuma tezgahlarını, deve güreşlerini, orman ve yaylalardaki piknik ve mesire alanlarını saymak mümkündür.

Değişik kültürleri ve kültür eserlerini görmek, izlemek, folklorik faaliyetlere katılmak, yöresel mutfak, müzik, giyim gibi geleneksel etkinlikleri izlemek, ziyaretlerde bulunmak için, Aydın ili önemli olanaklara sahiptir.

Sivil mimari örnekleri ve ilginç kırsal yerleşmelerden biri olan Kuşadası yakınındaki Kirazlı köyü, mimari dokusunun yanı sıra halıcılık ve dokuma tezgahları, saç böreği-ayran gibi yöresel yiyeceklerini de hizmetleri içinde sunan nitelikleri ve yakınındaki Aslan Mağarası ile turist çekmektedir. Eski Çine ise mimari dokusu, 14. yüzyıldan kalma Ahmet Gazi Camii ve Ahi İbrahim Türbesi ile yakınında Asarlık mevkiindeki kaya mezarı ve kalıntıları, el dokuma sanatlarıyla dikkate değer bir tarihi yerleşimdir.

Ayrıca Aphrodisias, Neopolis arasında Bozdoğan ilçesinde Olukbaşı köyünde Türkmenler’in geleneksel kıl çadırları üretilmekte ve bu çadırlarda otantik giysilerle yerel yemekler sunulması için çalışmalar yapılmaktadır.

KALELER



Kars Kalesi
Merkez Kale, İç Kale veya stadel olarak anılır. Bazı kaynaklar 12. Yüzyılda saltuklular tarafından yapılmış demekte ise de 10. Yüzyıla kadar inmektedir. 1579 yılında Lala Mustafa Paşa tarafından onarımı yapılırken, dört köşe mermer kitabe bulunmuş dış surların kapısına koydurulmuştur. Bu kitabeye göre 1152 yılında Sultan Melik İzzetin’in emri ile Veziri Firuz Akay tarafından yaptırılmıştır. Kaleyi 1386 yılında da Timur yerle bir etmiş, 1579 yılında tekrar III. Murat’ın emriyle Lala Mustafa Paşa yeniden yaptırmıştır. Bundan sonra 1616 ve 1636 yıllarında iki kere onarımdan geçmiş, şehir merkezine bazı eserler eklenmiştir. Kaynaklara göre Merkez Kale dışında dış surlar 27.000 metre uzunluğunda olup, 220 burçtan meydana gelmiştir. Dış surlar üzerinde önemli üç kapı bulunmaktadır. Bunlar:
1. Sukapısı veya Çeribaşı kapısı (batıda)
2. Kağızman kapısı (Ortakapı)
3. Behram Kapısı veya Bayrampaşa kapısı

İnkaya -Micingirt Kalesi
Kale kayalık bir tepenin üzerine kurulmuş olup, çevresinde bulunan Urartu kaya mezarları ile Sarnıç buranın Urartu dönemine kadar inen bir yerleşme olduğunu düşündürmektedir. Kalenin taş işçiliği ise mevcut yapının yaklaşık 13. YY’da Saltuklular tarafından inşa edildiğini göstermektedir.

Micingirt Kümbeti
14.YY Selçuklu yapısı olan Kümbet, kalenin doğusunda yer almaktadır. Dıştan 12 köşeli, içinden daire planlı olup, düzgün kesme taşlarla inşa edilmiştir.

Sürgütüs - Zivin Kalesi
Zivin köyünün doğusunda sarp kayalar üzerinde kurulmuş kale kaba bir yamuğu andırmaktadır. Kale çevresinde bol miktarda Urartu Seramik parçaları bulunmaktadır. Kalenin Urartu döneminde kurulmuş, Selçuklular döneminde genişletilerek, Osmanlı döneminde de kullanıldığı sanılmaktadır.

Surlar
Kuzey surları ilk defa 972'de yapılmıştır. 977-990 yıllarında doğu surları eklenerek, güçlendirilmiştir. Kuzeyde yer alan üç giriş kapısı görülmeye değerdir.12. yy.da Selçuklular tarafından hastane olarak kullanılan Ejderha Kulesi Anadolu'nun en eski hastanelerindendir.

MUŞ EVLERİ


Yerleşim düzeni ve sokak dokusu esas itibari ile tipik bir Türk kenti havasını yansıtan Muş'un, konut mimarisinin oluşumunda temel etki, diğer yörelerimizde de olduğu gibi milletimizin örf ve adetlerinden kaynaklanan hayat tarzı ve ihtiyaçlarıdır. Ayrıca gelenekleri, iklimin ve coğrafyanın zorlayıcı gerekleri de bu oluşumdaki diğer etmenlerdir.

Bölgedeki diğer illerin yerleşimlerine benzeyen sokak dokusu içinde yer alan evler, genellikle havuş (avlu) gerisinde yükselen iki katlı yapılardan ibarettir.

Eski Muş evleri genel plan şemaları itibarı ile kendisine yakın şehirlerdeki evlerle paralellikler göstermekle birlikte mekan isimlendirmelerinde yer yer farklılıklar göstermektedir. Sokakla bağlantılı cümle kapısından geçilerek girilen "havuş"un yanında tandırlık, erzak deposu ve çardak görevi gören ağaç altı oturmalıklar yer almaktadır. Çoğu evde ise bunlarla birlikte ahır da mevcuttur.

Estetik ve sade bir görünümü olan pencere kenarları, Selçuklu kültürünün etkisiyle miğfer kubbe tarzında inşa edilmekte ve dışardan bakıldığında miğfer görünümü bariz bir şekilde kendini göstermektedir. Pencerelerde cumba yerine önem verilmiş ve bu kısmı desteklemek amacıyla genelde sade olan korkuluklar kullanılmıştır. Her iki tarafı iki sütun üzerine çiçeklik nişleri ile süslenen giriş kapıları çift kanatlı olup genelde metal ağırlıklı yapılmakta, sade görünümlü kapı tokmakları ya da kilit bağlantıları ile tamamlanmaktadır. Kapıların içeri açılan kısmında girişi sağlayan bir basamak yüksekliğinde seki bulunur.

İç kısımda, alt kat, genelde mutfak, banyo, tuvalet ve zahire odası ile birlikte merdiven boşluğunu oluşturan antrelerden oluşur. Yukarı çıkıldığında ise esasen geleneksel Türk evlerinde yer alan sofa ile cepheye bakan ve daha çok sohbet amacıyla kullanılan salon görülebilmektedir. Üst katta yer alan bütün odalar bu salon etrafında sıralanır. Evlerde mekanları birbirine bağlayan kapılar basit ve gösterişsizdir. Bütün kapılar eşikli ve demir mandallı kapı kolu sistemi ile yapılmış olup, kapı boyutları, bulundukları konuma ve fonksiyonlara göre değişik büyüklüklerde olabilmektedir.

Evlerin duvar kalınlığı (dolgu duvarlar) 60-70 cm’dir. Bu yüzden mekan içerisinden bakıldığında pencereler loş bir hava verir. Döşemeler ise zeminde (alt katta) sıkıştırılmış killi toprak veya düzgün sal taşları ile, üstlerde ise ahşap malzeme ile kaplanır. Her odanın pencere önünde yüksekliği 30-50 cm, genişliği 50-90 cm arasında değişen sedirler mevcuttur.

Evin en önemli ve en geniş yerlerinden birisi olan mutfak içerisinde ocak bulunur. Yemek odasının hemen altında bulunduğundan mutfaktan yemek odasına, yiyecek ve içecekler asansörvari bir makara sistemiyle duvar içerisindeki boşluktan çıkarılır ve indirilir. Alt katta bulunan banyonun en ilginç özelliği ise, "çol" denilen, günümüz küvetini andıran, suyun etrafa sıçramasını engelleyen, köşeye yapılmış ayrı ve açık bir kısım bulunmasıdır.

Evin iç duvarlarının tamamında sıva olarak, saman, keçi kılı ve sönmüş kireç karışımı bir tür harç kullanılmakta, sonradan badana yapılarak duvar yüzeyi tamamlanmaktadır. Duvar boyunun yarısında ‘areğan’ denilen hatıllar kullanılır. Dam kısmı ise kalın areğanlar üst üste konularak, aralarındaki boşluğunda meşe çeperi doldurularak ve akabinde bunların üstü önce çamur sonrada toprak ile örtülerek yapılır.

Günümüzde yıkılmaya yüz tutmuş, gelişen teknik yapılara yenilmiş bu evlerden bir kaçına şehir merkezinde rastlamak hala mümkündür.

KÜLTÜR TARİHİ












Muş’un ilkçağ tarihi gibi kültür tarihi de Urartularla başlar. Muş kültür tarihinin Urartulardan önceki devirleri gün ışığına çıkarılmamıştır. Urartuların tarih sahnesinden silinişinden sonra, Muş’un da dâhil olduğu Doğu Anadolu’nun yüksek platolarında yaşayan mahalli halklar orijinal bir kültür oluşturmamıştır. Doğunun Pers Kültürü tesiri altında kalmıştır. Hıristiyanlığın yayılışı bölgenin kültüründe köklü bir değişiklik yaratmıştır. Türklerin hâkimiyetinden sonra Türk-İslam kültürü yayılmaya başlamış ve zaman içinde tek kültür durumuna gelmiştir. Malazgirt Savaşı Anadolu’nun Türkleşmesine yol açarak kültür tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. Muş ve çevresi Malazgirt’ten günümüze yaklaşık 1000 yıldır Türk-İslam kültürü etkisinde yaşamaktadır. Muş’un zengin kültür mirasının, özellikle Türk-İslam devirlerine ait önemli bir bölümü ayaktadır ve bu miras, Muş’un köklü tarihinin sembolüdür. Ören yerleri camiler, türbeler, kaleler, hamamlar, köprüler ve çeşmeler bu mirasın mimari örneklerini oluştururlar. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan zengin buluntular ise Ankara Anadolu Medeniyetleri, Erzurum, Van ve Diyarbakır müzelerinde sergilenmektedir.

MUŞ KALE PARKI: Haşmetli Bir görünüşü olan kale şehrin en eski yeridir. Kesin tarihlenememektedir. Tabii afet, savaş ve diğer sebeplerle büyük hasar görmüştür
ULU CAMİ: Alaeddin Bey ve Hacı Şeref camilerinin batısındadır. Moloz taştandır. Kitabesizdir. Avlusunda yatan Şeyh Muhammed-i Mağribi tarafından 979'da yaptırıldığı rivayet edilmektedir. Mimari özelliklerinden XIV. Yy'ın ikinci yarısına tarihlenen cami, dikdörtgen planlıdır. Ana mekan, ortada kubbe, yanlarda besik tonoz örtülüdür. Mihrap sadedir, kuzeyinde kesme taştan üç kubbeli son cemaat yeri vardır. Kesme taştan sade taç kapı sivri kemerli niş içindedir. Batı duvarı ışında öbür duvarlarda ikişer pencere vardır. Minaresi, 1968'de yapılmıştır.
TIKIZLI KALESİ: Malazgirt ilçesinin Tıkızlı Köyündedir. Yapılan araştırmalar sonucunda kalenin Urartulara ait olduğu belirlenmiştir. Kale bir tepe üzerinde büyük taşların bir biri üzerine yığılması ile harçsız olarak yapılmıştır.
Bunların yanısıra Esenlik Cami, Yıldızlı, Murat Paşa Köprüsü, Çengilli Kilisesi, Arak Manastırı da özellikle görülmesi gereken güzelliklerdendir.

MOSKOVA



Geçmişin tüm yorgunluğunu taşıyan başkent Moskova' ya gidildiğinde mutlaka bilinmesi görülmesi gereken yerler..
Troya hazinesinin sergilendiği Puşkin Müzesi, en az onun kadar önemli Tretyakov Galerisi, Rusya'da iktidarın sembolü Kremlin Sarayı, hemen önünde yer alan ünlü Kızıl Meydan ilk sıralarda yer alsada, buradaki Lenin Mozolesi ve lezzetli bir pasta görünümündeki St. Basili Kilisesi. akınlarındaki Bolşoy Tiyatrosu, Yeni Kızlar Manastırı'ndaki Nazım Hikmet'in mezarı, Moskova'yı kuşbakışı seyreden Lenin tepeleri, ondan çok daha yükseğe çıkan Ostankino Kulesi, Tverskaya Caddesi, Arbat Sokağı, uzaklığa rağmen Izmailov Pazarı da mutlaka programınız içinde olmalı.

TARİHDEN SAYFALAR


Rusya'nın tarihini anlatmaya sayfalar yetmiyor aslında fakat birkaç ana başlık vermek gerekirse; Rusya'da yaşanan gelişmeleri 4 ana başlık altında toplayabiliriz.

Birincisi 1500-1800 yılları arasında Rus Çarı Ivan'ın döneminde Ruslar'ın Karadeniz de dahil olmak üzere Kafkaslar ve Hazar bölgesinde hakimiyet sağlamak üzere izledikleri politika ve siyasi gelişmeler.
1800-1917 yılları arasında ortaya çıkan Slavizm görüşü. Bu görüş Balkanlar'da yaşayan tüm Slovak'ları aynı çatı altında toplamayı ön görüyordu.
1917-1991 yılları arasında Kapitalizme karşı öne sürülmüş bir alternatif olarak ortaya çıkan Komünist dönem söz konusudur. Rusya, bu dönemde büyük dünya hakimiyetini bir ideolojinin, yani komünizmin bayrağı altında sürdürme çabasına girmiştir.
Dördüncü aşama ise 1980'li yılların ortalarında başlıyor. Yeniden yapılanma, açıklık politikası ve ardından SSCB'nin dağılması ve yerini bugünkü Rusya'ya bırakması.

RUSYA HARİTASI


26 Nisan 2007 Perşembe

EL SANATLARI


















Kayseri bugün Orta Anadolu''nun sanayi ve ticaret merkezi olma gururunu taşırken, kültür ve turizm yönünden de büyük atılımlar içindedir.

Kayseri’de el sanatları son derecede gelişmiş olup çeşit zenginliğine de sahiptir. Bunlar; halıcılık, kilimcilik, taş işlemeciliği, ahşap oymacılığı, demircilik ve kadınların yaptıkları dantel, işleme, makrame, mekik oyaları, iğne oyaları gibi işlerdir.

Kayseri ve çevresinde dokunan halılar, Türk halı sanatının önemli bir bölümünü oluşturur. Kayseri halıları, Bünyan ve Yahyalı halıları olarak iki bölümde karşımıza çıkmaktadır. Bu halılar, incelikleri yanında geleneksel motiflerin sürdürülmesi açısından da halı dokuma sanatının gelişimini belgeleyen eserlerdir.

Kayseri yöresinin ünlü Sarız ve Yahyalı kilimleri kendine has özellikleriyle, Çubuklu, İbikli, Papatyalı, Nalçalı, Sandıklı, Kırkbudak, Kalaycı, Yusuflar, Yörük ve Avşar kilimleri olarak adlandırılırlar.

Soğanlı Bebekleri : Turistik süs eşyası olarak tahta çubuk ve kumaştan yapılmıştır. Köy halkının geçim kaynağı olan Soğanlı Bebekleri, pul ve payetlerle renklendirilmiştir. Kumaştan yapılan bebekler tamamen yörenin özelliğini taşımaktadır.

EDİRNE'YE ÖZGÜ



Edirne Müzesi

Türk İslam Eserleri Müzesi

Sağlık Müzesi

Balkan Savaşı Müzesi

Karaağaç

Selimiye Camii

Eski Camii

Üç Şerefeli Camii

Ali Paşa Kapalı Çarşısı

II.Bayezit Külliyesi

Meriç kenarında yemek yemek

Ciğer tava

Badem ezmesi

Deva-i misk şekeri

Mis sabunu

Beyaz peynir

DER-İ SAADET














Edirne 1361 yılında I.Murat tarafından fethedilmiş ve İstanbul’un alınışına kadar 92 yıl boyunca Osmanlı Devleti’nin başkenti olmuştur. Tarihinde çeşitli unvanları hak etmiştir. Edirne, mutluluk dönemlerinde "Der-i Saadet" (Mutluluk Kapısı) bir "Şenlikler Şehri" dir. II. Murad'dan IV. Mehmet'e kadar zafer kutlamaları, sünnet şenlikleri, II.Mehmet'in evlilik törenleri "İstanbul'u kıskandıracak kadar" olurdu. Edirne tabii ki her dönemde hatırlarda bir "Der-i Saadet" olarak kalmadı. Bu "Serhat Şehri" Evliya Çelebi'nin sözleriyle "Bir İslam Duvan" tarihinde birçok kez felaketle de tanıştı. En fazlada kuşatma ve işgallerden bunaldı. Şenlikleriyle "Mutluluk Kapısı" olarak hatırlanan Edirne'nin yanına "Daima bağrı yanık olan Edirne'yi de koymak gerekir.
Edirne her zaman kültür olaylarının yoğun yaşandığı bir kent olmuştur. Mimari yenilikler bu kentin yapılarıyla gelmiş; hat ve süsleme sanatının en güzel örnekleri burada verilmiş, çok sayıda medresesi yoğun tartışmalara tanık olmuş, tıp tarihine geçen ilk uygulamalar burda başlamıştır. Kimliğini asıl Osmanlı döneminde bulan ve imparatorluğun ikinci kenti olan Edirne, kültürel mirasımızın en yoğun hissedildiği kenttir. Edirne, camileri, çarşıları, köprüleri, tarihi evleriyle ve özellikle de Muhteşem Selimiye ile ülkemize gelenleri ilk karşılayan ve bir sınır kenti olma özelliğini en iyi yansıtan kentimizdir.

İSPANYA HARİTASI


İTALYA HARİTASI


AVUSTRALYA HARİTASI


BELÇİKA HARİTASI


TÜRKİYE HARİTASI


25 Nisan 2007 Çarşamba

DAĞLAR ARASINDA




Karadeniz Bölgesinin Doğu Karadeniz Bölümünde, Doğu Karadeniz Dağları üzerinde yer alan Artvin İli'nin doğusunda Ardahan, güneyinde Erzurum, batısında Rize, kuzeybatısında Karadeniz, kuzeyinde Gürcistan Cumhuriyeti bulunmaktadır.

Artvin, ili ikiye bölen Çoruh nehri, dik yamaçlı uzun vadileri, 3900 metreye kadar yükselen birbiri ardına sıralanmış yüksek dağları, balta girmemiş doğal ormanları, yüksek dağların doruklarında Krater gölleri, Karagölleri, yeşil yaylaları, fauna ve flora zenginliği, tarihi kilise, kale ve kemer köprüleri, geleneksel mimarisi ve festivalleri ile çeşitli turizm değerlerini içinde barındıran otantik bir turizm kentidir.
Kaçkar ve Karçal dağlarında yapılan dağ tırmanışları, bölgenin değişik yörelerinde doğal güzellikler içinde bulunan trekking parkurlarında yapılan doğa yürüyüşleri, Çoruh Nehri ve Barhal çayında yapılmakta olan rafting, katamaran ve kano gibi akarsu sporları Artvin'in turizm çeşitliliğini zenginleştirmektedir.

4 ncü Dünya Akarsu Sporları Şampiyonası 1993 yılında Çoruh nehrinde yapılmıştır.

SIDNEY



Sidney, Avustralya'daki en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Ülkenin ekonomik dahil her açıdan merkezi olmasına rağmen gerçekte başkent değildir. Jackson Limanı'nın kıyılarında kurulmuştur.
Sidney'de yaşam 1778 yılında bir sömürge kolonisi olarak başlamıştır ve şehir altmış yıl boyunca İngiltere toplumunun istenmeyen, suçlu kişilerini barındırmıştır. Bu kötü başlangıca rağmen Sidney şu anda dünyaca ünlü bir kültür ve sanat merkezi haline gelmeyi başarmıştır.

SYDNEY LİMANI: Sydney limanı şehrin karakteristik yerlerinden biridir. Romantik tepeleri, göz kamaştırıcı koyları ve plajlarıyla dünyanın en güzel yerlerinden biridir. Port Jackson adı verilen liman 20 km içeri girerek Parramatta Nehri'ne ulaşır.

ROCKSRocks: Sydney'in en eski yerlerindendir. Bugün eskisine göre daha temiz daha kalabalık bir yerdir. 1970'lerde inşa endüstrisinin gelişimi ve de ticaret birliği hareketi ile yeniden keşfedilmiştir. Rocks şu anda çakıl taşlı sokakları, binaları ve de doldurulmuş Koala bebekleri ile tarihi bir yerdir.

CIRCULAR QUAY: Circular Quay, Sydney Körfezi'nin etrafında inşa edilmiştir ve çoğu kimse tarafından şehrin odak noktası olarak görülmektedir.

SYDNEY OPERA BİNASI: Sydney Opera Binası Circuolar Quay'in doğusunda yer almaktadır. Yelkene benzeyen çatısıyla ünlü bina Jorn Utzon tarafından dizayn edilmiştir.

MACQUARIE STREET: Sydney'in eski halk binalarının yoğunlaştığı bir yerdir. Bunların çoğu Macquarie Heyeti tarafından ayakta tutulmaktadır.

TÜRKİYE ARKEOLOJİ HARİTASI


24 Nisan 2007 Salı

YAYLALAR



BEYAZSU YAYLASI: Kaçkar Dağları´nın 2200-2400 metre arası yükseklikte bulunan bir yayladır. İsmini yayladaki bir kaya içerisinden çıkan suyun aşağı dökülmesiyle oluşan beyaz su köpüklerinden almıştır. Camili (Maçahel) yöresinin yüksek yaylalarından biridir. Zira bulunduğu yerde ormanların yerini meralar almaktadır. Kaçkar Dağları´nın zirvesinde bulunan Yıldız krater gölüne bu yayladan yürüyüşler yapılmaktadır.

BİLBİLAN YAYLASI: Bu meşhur yayla Karanlık Meşe ile Yalnızçam Dağları ile çevrili olup, Ardahan-Artvin sınırındadır. Yöre halkı geçmişten gelen yaylacılık geleneğini devam ettirmektedirler. Yaylada her cumartesi Pazar kurulur. Pazarda gıda ve diğer ihtiyaç maddeleriyle birlikte hayvan alım-satımının gerçekleştiği canlı hayvan borsasını görebilirsiniz.

KAÇKAR YAYLASI: Rize ile Hopa arasında bulunan bu yaylada, yılın her anı bulunan keskin buzulları gözleyebilir, yemyeşil ormanlarla kucaklaşabilir, masmavi gölleri seyredebilirsiniz. Binlerce çeşit hayvan ve bitkisiyle mükemmel bir ekosisteme sahip Kaçkar Dağları´nın zirvesi Kayron tepesidir (3932 m) ve her yıl birçok dağcıyı kendisine çekmektedir.

KAFKASÖR YAYLASI: Artvin şehir merkezinin 10 km güneybatısında bulunmaktadır. Alan 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’na göre Turizm Alanı olarak ilan edilmiştir. Yaylanın yüksekliği 1250 m´dir ve ormanlarla çevrilidir, dolayısıyla av turizmine elverişlidir. Eşsiz güzellikleriyle dinlenmek isteyen ve manzara görmek isteyen insanlar için birebirdir. Yapılan bir incelemeye göre Kafkasör’de ender bulunan önemli bitki türlerine rastlanmıştır.

MERSİVAN YAYLASI: Artvin merkezinin bulunan Genya Dağı´nın eteklerini çevreleyen, ormanlarla kaplı, yer yer geniş düzlükleri olan bir yayladır.

SAHARA YAYLASI: Şavşat-Ardahan yolu üzerinde bulunan bu yayla Şavşat´a 15 km uzaklıktadır. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından “Sahara-Karagöl Milli Parkı” adı altında koruma altına alınmıştır. Kocabey Köyü´nde bulunan yayla (kışla) evleri kendine has ahşap mimarisiyle turistlerin ilgi olağıdır. Yörede her yıl Temmuz ayının dördüncü haftasında Sahara Pancarcı Festivali düzenlenir.

BARSELONA




Barselona, İspanya'nın Katalonya özerk bölgesinin başkentidir. Ayrıca Gaudi'nin başını çektiği modernizm akımıyla planlanmış, 1900'lerden kalma çok güzel ızgara planlı modern bölümü ilgi çekmektedir. Yaygın dil Katalanca'dır.
Katalan Bölgesinin başkenti konumundaki Barselona, tarihi, sanatı, mimarisi, eğlencesi ile unutulmaz bir kent. Barselona'nın geçmişinin İspanya'dan daha eski olması ilginçtir. 9. Yüzyılda Katalan bir asilzade aile tarafından kurulmuştur. Kendi dilleri, gelenekleri ve kültürleri olan bu imparatorluk Sicilya ve Sardinya adalarını da içine alıyordu. 1939'a kadar varlığını sürdüren imparatorluk birinci dünya savaşından sonra egemenliğini kaybetti.
Kentin simgesi Sagrada Familia Kilisesinin yapımına 1882 yılında mimar Villar başlamıştır. Bir yıl sonra mimar Antoni Gaudi görevi devraldı. Gaudi'nin ömrü ancak kilisenin ön cephesi ve planlanan on sekiz kuleden sekizini tamamlamak için yetti. Gotik tarzın örneği olan ünlü kilise hala tamamlanamadığı için 'Bitmeyen Kilise' olarak da binilir.
Barselona'nın 2 km'ye yaklaşan uzunluğu ile kafeler, müzeler, alışveriş merkezleri, sokak müzisyenleri ve akrobatları ile en hareketli caddesi Las Ramblas 'dır.
Kente damgasını vuran yerlerden biriside Akdeniz'in en hareketli limanı olan Barselona Limanıdır. Bu limana yılda 700.000'den fazla gemi uğradığı söylenir. Limana çıkan ana yollarından biri sizi ünlü kaşif Christopher Columbus'un heykeline götürür.
Picasso 1895-1900 yıllarında Barselona'da yaşamıştır ve 1900 yılında ayrıldığı Barselona'ya 1901 yılında dönen Picasso 1904 yılına kadar tekrar Barselona'da yaşamış ve Mavi Dönemim dediği ürünlerini yaratmış fakat 1904 yılından sonra Fransa'ya yerleşmiştir. 1973 yılında Fransa'da ölmüştür.

Museo Picasso, 1981 yılında eşinin de Picasso'nun yaptığı seramik çalışmalarını bağışlamasıyla bugünkü halini almıştır. Ünlü ressamın 2,500'den fazla eserini bu sehirde özellikle de Museo Picasso'da görmeniz mümkündür.

EN KÜÇÜK KITA



Avustralya dünyanın en eski kıtalarından biridir. Hint ve Pasifik Okyanusları arasında uzanır. Komple bir kıtayı kaplayan tek ülkedir. Başkenti Canberra, en büyük şehri Sidney'dir. Toprak bakımından Rusya, Kanada, Çin, Amerika ve Brezilya'dan sonra dünyanın 6. en büyük ülkesidir, bunun yanısıra dünyanın en büyük adası ve en küçük kıtasıdır.
Avustralya'daki ilk insan yerleşimlerinin 42.000 ila 48.000 yıl öncesinde ortaya çıktığı tahmin edilmektedir.
İlk Avustralyalılar günümüzdeki Avustralya yerlisi olan Aborjin
'lerin atalarıdır. Bu insanlar doğal yaşam alanlarında gruplar halinde yaşamaktaydılar. Bu yerliler Sydney'de taştan parlak, keskin aletler yapan kendilerinin ve hayvanların betimlemelerini ilk kez resmeden insanlardı. Ayrıca bu yerliler çok karmaşık din, tarih, adalet ve sanat yapılı adetlere sahipti.
18.yüzyılda ilk İngiliz donanmasının buraya gelmesiyle bütün bunlar sona erdi.


MADRİD



Puerto del Sol: Madrid'e ister yalnız isterse bir gurupla gidin öncelikle bulmanız gereken nokta Puerto del Sol'dur. İspanya'nın resmi olarak merkezi kabul edilen nokta Puerto del Sol 'deki belediye binasının önündedir.Tam karşınızda, biraz dikkatli bakarsanız ağaca dayanmış bir ayı heykeli göreceksiniz ki bu heykel Madrid şehrinin amblemidir.

Palacio Real (Royal Palace): 18. yüzyılda Bourbon'ların (yönetimdeki aile) idare binası.
Monasterio de las Descalzas Reales (Monastery of the Descalzas Reales): 1733 yılında kral V. Felipe tarafından yaptırılmıştır.

Plaza de la Independencıa (Alcala Gate): Kral III. Charles tarafından şehre giriş kapısı olarak tasarlanıp neo-klasik üslupta yaptırılmıştır.

Retiro Park: Alcala Gate'i geçtikten sonar sağ kolda yer alır. 12 hektarlık bir alan üzerine kurulmuştur. 17.yüzyılda Retiro Sarayı'nın bir bölümü olarak düzenlenmiştir. İspanya iç savaşı sırasında oldukça hasar görmüşse de park içindeki bitkiler, çeşmeler, havuzlar, anıt ve heykeller ve bahçe düzenlemeleri görülmeye değerdir.

Grand Via: Madrid'in tarihi dokusu içine yerleşmiş en popular alış-veriş merkezi. Şehrin kuzeyindedir.
Plaza de Colon: 1885 yılında Arturo Melida tarafından düzenlenmiş bir bahçe ve kültür merkezi kompleksidir. Alanın ön tarafında oldukça yükseltilmiş bir kaide üzerinde Columbus keşiflerini İspanyollar'a sunuyor gibidir.

Plaza de Espana: Kentin en yoğun caddelerinden biridir.Resmi binaların bir çoğu bu cadde üzerindedir. Ayrıca Cervantes Anıtı da, bu doku içinde yine yel değirmenlerine savaş açmış iki kahramanıyla yer almaktadır.

Plaza Mayor: Kare bir avlu etrafında düzenlenmiş 136 binadan oluşur. 1619 yılında krallığa prestij sağlayacak bir alış-veriş merkezi olarak inşaa edilmiş. Hala çeşitli dükkan ve atölyelerden oluşan oldukça güzel bir ortamı var. Ayrıca bu açık avluda binada yer alan 437 balkondan da seyredilen boğa güreşi gibi geleneksel oyunların yanı sıra kraliyet ailesine ait düğün törenleri yapılmaktaymış. Bugün de çeşitli yerel festivallerde bu alan kullanılmaktadır. Alanın ortasında Kral III. Philip'in at üzerinde heykeli yeralmaktadır. Plaza Mayor'da vereceğiniz bir kahve molasının ardından Madrid'in 17.yüzyıldaki merkezine doğru ilerleyebilirsiniz. Ayrıca burada şehrin en eski binalarını "Casa de Cisneros"u görebilirsiniz.

Prado Museum (Paseo del Prado): 18.yüzyılda yapılmış olan bina Neo-Klasik üsluptadır. VII.Ferdinant ve karısının girişimleriyle oluşan kolleksiyona ait yaklaşık 300 adet parça ile kurulan müze bugün 7000 civarında eserle dünyanın en önemli Avrupa sanatı koleksiyonlarından birine sahiptir. Romanesk Dönemden günümüze kadar tarihlenen eserler İspanyol sanatçılarına ( Velazquez, El Greco, Goya...) ait oldığu gibi Avrupanın çeşitli dönemlerde faaliyet göstermiş diğer okullarının da (Bosch, Rubens, Mantegna, Raphael Tintoretto, Tiziano Caravaggio, Botticelli, Dürer, Poussin...) temsilcilerinin uygulamalarını içerir. Eğer plastik sanatlar ilginizi çekiyorsa Prado Müzesine sabah erkenden gidin. Pazartesi kapalıdır.
İspanya'da 3F 'nin (Flameco, Football, Fiesta) ülkenin popüler kültürü içinde önemli bir yeri olduğunu herkes bilir. Flamenco Dansı bugün genellikle turistik bir gösteri niteliğinde olup daha çok akşam saatlerinde organize edilmektedir. Bu konuda bilgiyi en rahat şekilde otel resepsiyonlarından edinebilirsiniz.

Madrid'in dünyaca ünlü 2 futbol takımı olan Real Madrid ve Atletico de Madrid takımlarını ise duymayanınız yoktur. Özellikle Barcelona ile olan ezeli rekabet hele de ünlü Bernabeu Stadyumun'daysa...

Boğa güreşleri Madrid'de özellikle Mayıs ayının ortalarından itibaren Calle de Alcala ve Vista alegra Metro istasyonu yakınındaki arenalarda, eğer zevk alıyorsanız, izlenebilir. Buralardan anı olarak alacağınız kılıç, bıçak türü eşyalar dönüşte havalimanında muhtemelen sorun çıkaracaktır.

İSPANYA KRALLIĞI



İspanya Krallığı’nın yüzölçümü 505.988 km2dir ve Avrupa kıtasının güneybatısında bulunan İber Yarımadası'nda yer almaktadır. 2004 yılı verilerine göre bu yüzölçümün %34.9'u ekili alan, %14.4'ü çayır ya da otlak ve %22.7'si de ormanlık alanlarla kaplı bulunmaktadır. İber Yarımadası ile Akdeniz'deki Balear Adaları, Afrika'nın kuzeyindeki Ceuta ve Melilla Şehirleri ve Atlantik Okyanusu'ndaki Kanarya Adaları da İspanya Krallığı topraklarıdır.
İspanya, dağlık bir ülke olup ortalama yüksekliği 600 m. olan dağlarıyla bu konuda Avrupa'da İsviçre'den sonra ikinci sırada yer alır.
Plato ve yüksek ovaları çevreleyen dağların batı kesimleri hariç yarımadanın beşte ikisinden fazlasını sıradağlar kuşatır.
Yarımadanın belli başlı nehirleri doğudan batıya doğru bir yol izleyerek Atlantik Okyanusu'na akar. Ebro nehri, Akdeniz'e dökülür. Denizciliğe elverişli tek nehir olan Guadalquivir ise Sevilla Şehri’nden geçer. İspanya’nın en belirgin özelliklerden biri de ülkede dört mevsimin yaşanıyor olmasıdır. Atlantik Okyanusu'na bakan kısımda kışlar serin, yazlar yumuşak geçerken yağışlar yıl boyunca devam eder, Akdeniz'e bakan kısımda ise kış daha yumuşak, yaz sıcak ve kurak olup yağış oldukça azdır. İç kısımlarda kara iklimi yaşanır, kış aylarının 0 derecenin altında geçmesine karşın yaz mevsimi çok sıcak ve kuraktır, gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkı 20 dereceyi bulur. 1200 m.nin üstündeki dağlık kesimlerde de kara iklimi geçerlidir. Kanarya Adaları'nda tropikal bir iklim hakimdir.

CİĞER TAVA

Malzemeler

Dana ciğeri
Buğday unu
Yağ
Tuz
Kurutulmuş kırmızı biber

Sinirleri alınan taze dana karaciğeri keskin bir bıçakla ince ince yaprak şeklinde kıyılıp, yıkanıp tuzlandıktan sonra kıyılan ciğerler una bulanıp bol ve kızgın yağda kızartılır. Tavadan alınan kızarmış ciğerler servise sunulur. Ciğer tavanın yanında mutlaka yazın güneşte kurutulup kırmızı hale gelen biberler kızgın yağda kızartılıp verilir

KEŞKEK

Malzemesi

1kg buğday (aşurelik buğday)
1 adet tavuk veya 1kg kuzu eti
tereyağı
tuz
su

1kg ayıklanmış ve yıkanmış buğday geniş bir tencerenin içinde kaynatılır. İyice kaynayan ve ortalarından ayrılan buğdaylar bir süzgeç içine alınarak suyu süzülür ve buğdaylar ezilir. Ayrı bir tencerede kaynayan etlerde et suyunun içersinden çıkarılırak lif lif olacak şekilde parçalanır.
Büyük ayrı bir tencerenin içine kaynayan ve ezilen buğdaylar koyularak üzerine etsuyu ilave edilerek karıştırılır. Yeteri kadar et suyu koyulduktan sonra lif lif hazırlanan etler buğdayın içine ilave edilerek karıştırılır. Tahta kepçe ile karıştırılan keşkek , karıştırılırken ezilmeye devam edilir. İyice sakız gibi oluncaya kadar karıştırılarak pişirilir. Servis tabaklarına hazırlanan keşkeğin üzerine tereyağı ile kavrulan kırmızı biberli sosu gezdirilerek sıcak servis yapılır.
Aydın ve yöresi düğünlerinin baş yemeği , sofraların baş tacıdır.

23 Nisan 2007 Pazartesi

ESERLER





Elazığ, turizm potansiyeli yüksek olan bir ilimizdir. Târihî eserleri, tabiî güzellikleri ve zengin folkloruyla turisti çeken özelliklere sâhiptir.

HARPUT KALESİ: Coğrafi durum bakımından tarih boyunca önemli bir kale olarak kendinden bahsettirmiştir. Yalçın kaya üzerine inşâ edilmiş olan kalenin iç kısmında birçok yapı kalıntıları mevcuttur. İç kale ve dış sur olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Dış surlar tamâmen yıkılmış, sadece Harput’a girişte bâzı kalıntıları zamanımıza gelmiştir. “Süt Kalesi” diye adlandırılan iç kale, muhasarası çok güç olan bir kaledir. Roma, Bizans ve Arapların Harput Kalesini ele geçirdikleri târihî belgelerde mevcuttur. Yalnız bu devrelere ait izler kalede görülmemektedir. Kale duvarlarının örme tekniğinden, Osmanlılar devrinde de onarım görmüş olduğu anlaşılır. Kaleye ait onarım kitabelerinden bâzıları Harput Müzesinde bulunmaktadır. Doğu Torosların yalçın kayalıkları üzerine kurulmuştur. Araplar Hısn-ı Ziyâd (Ziyâd Kalesi), Bizanslılar (Ziata), Türkler ise Harput Kalesi demişlerdir.
PALU KALESİ: Asuriler'den kalma çivi yazısıyla yazılmış dev bir kitabesi vardır. Tamamen yıkılmıştır.
AHMED BEY CAMİİ: Harput’a dağ kapısından girişte ilk görülen camidir. Yıkık olan caminin mihrabı ve minaresinin kaide kısmı mevcuttur. Kesme taşlardan yapılmış olan mihrap sadedir. Minare kuzeyde camiye bitişik, fakat camiden tamamen ayrı olarak inşa edilmiştir. Osmanlı devrinin ilk sancak beylerinden Ahmed Bey tarafından yaptırılmıştır. İlk Osmanlı devri eseri olması bakımından önemlidir.
AĞA CAMİİ: Harput’a girişte solda yer almaktadır. Dikdörtgen planlı cami tamâmen yıkılmasına rağmen ince işçilik gösteren taş minâresi ayakta durmaktadır. Osmanlı devri yapısı olan bu câmi, müzedeki kitâbesine göre, 1559 yılında Pervâne Ağa tarafından yaptırılmıştır.
ALACALI MESCİT: Eski Harput’un Kayabaşı mevkiinde bulunmaktadır. Dikdörtgen plânlı yapının üzeri düz dam ile örtülüdür. Mihrap, kesme taştan sâde olarak yapılmış ve mihrap içi atalaktitlerle süslenmiştir. Kalın gövdeli minâre, iki renkli taşla örülmüştür. İlk inşâsı Artuklulara âit olan bu mescit, 19. yüzyılda onarım görmüştür. Ahşap tavanı bu onarım sırasında yapılmıştır. Minâresi, şerefeye kadar bir sıra beyaz bir sıra karataşlardan yapılmış, şerefeden yukarısı karalı-beyazlı taşlarla dama şeklinde örülmüştür.
KURŞUNLU CAMİİ: Eskiden etrafında bulunan medreseler tamâmen yıkılmıştır. Bugün park olarak kullanılan bahçesindeki asırlık çınar, eski eser niteliğini taşımaktadır. Câminin harim kısmı kare plânlı olup, kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş tromplarla sağlanmaktadır. Kubbe kasnağında 4 pencere vardır. Mihrap kesme taştan örülmüş, sâde bir iniş hâlindedir. Harim kapısı yonca yaprağı şeklinde bir kemere sâhiptir. Bu tip kemer bölgede sevilen bir özelliktir. Son cemâat mahalli revaklı olup, orta kısmı beşik tonozlu, kenarlar ise kubbelidir. Kubbeler kurşunla kaplıdır. Minâre son cemâat mahalline bitişik olarak yapılmış olmasına rağmen tamâmen müstakildir. Kare kâide kısmından sekizgen ve sağır nişli gövde altına, oradan da oldukça uzun yuvarlak gövdeye geçilir. Kapı üzerinde iki kitabesi mevcuttur. Bir tânesi oldukça harapdır. İkinci kitâbe ise kapı kemeri üzerinde bulunmakta ve üzerinde 1153 H. târihi okunmaktadır. Câmi içinde abanoz ağacından yapılmış, san’at değeri büyük olan bir minber vardır. Bu minber aslında Ulu Câmiye âittir. Ulu Câmi onarılırken buraya getirilmiştir.
SARA HATUN CAMİİ: Kare plânlı câminin orta kısmının üzeri, dört kalın sütuna dayanan kubbe ile kenarları ise tonozla örtülüdür. Kubbe, tonozları örten çatı ortasından çok az yükselmektedir. Mihrap sâde bir niş hâlindedir. Minberi ise Harput taş işçiliğini göstermesi bakımından önemlidir. Son cemaat mahalli ile harim kısmı arasında bulunan minarenin merdiven kısımları koyu renk taştan, diğer kısımları ise beyaz renk taştan örülmüştür. Minârenin 1898 yılında yaptırıldığı kitâbesinden anlaşılmaktadır. Câminin ilk kısımlarında san’at değeri olan yazılar vardır. Sara Hâtun Câmiinin Akkoyunlu Hükümdârı Bahadır Han (Uzun Hasan) ın annesi Sara Hâtun tarafından yaptırılmış olduğu söylenir. Fakat daha sonraki devirlerde yapılmış olan birçok onarım, onun ilk inşâ tipini tamâmen bozmuştur. Kıble duvarının sol tarafındaki kitâbede 1585 (H. 993) yılında Hacı Mustafa tarafından onarıldığından bahsedilir. 1843 yılında da Harput müftüsü Hacı Ahmed tarafından bugünkü durumuna getirilmiştir.
ULU CAMİİ: Harput’un en önemli ve en eski yapısıdır. Dikdörtgen plânlı, duvarları moloz taştan; kubbe, kemerler ve minâre tuğladan yapılmıştır. İki kapısı mevcuttur. Sara Hâtun Câmiinin doğusunda, kaleye hakim bir yerdedir. Câmi, harim kısmı, son cemâat mahalli ve avlu olmak üzere üç bölümden meydana gelmektedir. Minâre bugünkü giriş kapısının hemen arkasında kare kaide üzerinde yükselir. Kalın eğri gövdesi değişik tuğla tezyinatlıdır. Artukoğulları yapısı olan bu câmi Anadolu’nun en eski câmileri arasındadır. Avludaki kitâbesine göre 1556-1557 senesinde Artukoğlu Fahreddîn Karaarslan tarafından inşâ ettirilmiştir. Tuğla işçiliğinin çok güzel bir örneğini veren minâresi eğri oluşu bakımından dikkat çekicidir.
YUSUF ZİYA PAŞA CAMİİ: Keban’ın önemli bir târihi eseridir. Yusuf Ziyâ Paşa yaptırmıştır. Osmanlıların son dönem mimârisi ve süslemelerinin çok güzel bir örneğidir. Hicrî 1210’da yapılmıştır. Bir san’at eseri olan kubbesi 4 sütun üzerine oturtulmuştur. Mihrap ve mimberde oyma taş süslemeler kullanılmıştır. İki kapısı oyularak süslenmiş tahtalardan yapılmıştır. Keban’ın en büyük câmisidir. Minâresi kesme taştandır.
MURAD BABA TÜRBESİ: Ağa Câmii yanında bulunan bu türbe altıgen plânlı ve üzeri basık bir kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş tromplarla sağlanmıştır. Osmanlı devri yapısı olan bu türbe oldukça harap durumdadır.
İMAM EFENDİ TÜRBESİ: Osman Bedreddîn Erzurumî adı ile de bilinen büyük velînin türbesi Harput Mezarlığındadır. Çok ziyâret edilen yerlerin başında gelir.
ARAP BABA TÜRBESİ VE MESCİDİ: Kurşunlu Câmiinin doğusunda, Elazığ ovasına bakan yamaç üzerinde bulunmaktadır. Selçuklu devri mimârisine göre iki katlı olarak inşâ edilmiş yapının sağ tarafında mescit kısmı bulunmaktadır. Burada bulunan ve Arap Baba diye anılan şahsa âit cesed bozulmadan zamânımıza kadar gelmiştir. Yalnız cesedin yapıya âit olmadığı sonradan konulduğu rivâyet edilmektedir. Söz konusu şahsın şehid olduğu bilinmektedir. Kitâbesine göre bu yapı Selçuklu sultânı Üçüncü Gıyâseddîn Keyhüsrev zamânında 1280 (H.670) târihinde inşâ edilmiştir.
MANSUR BABA TÜRBESİ: Sara Hâtun Câmiinin kuzey batısındadır. Sekizgen plânlı iç kısım orijinal şeklini muhâfaza etmektedir. Fakat üst örtü sistemi sonradan yapılmıştır. İki katlı bir yapı olduğu izlerden belli olmaktadır. İçinde sanduka bulunmaktadır. Yapının Artukoğulları devrine âit olma ihtimâli kuvvetlidir.
FATİH AHMED BABA TÜRBESİ VE MESCİDİ: Harput’tan 2 kilometre uzaklıktadır. Mesîre yeri ve ziyâretgâh olarak kullanılmaktadır. Kaya üzerinde inşa edilmiş türbenin yanında san’at değeri olan bir mescidi ve yanında çeşmesi vardır. Türbe altıgen plânlı olup, üst kısmı sonradan yapılmış yalnız cenâzelik kısmı mevcuttur. İçinde büyük bir sanduka bulunmaktadır.
SEYYİD MUHAMMEDKATTAL TÜRBESİ: Elazığ-Diyarbakır yolu üzerinde, Kartaldere köyündedir. Hakkında fazla bir bilgi yoktur. Peygamber efendimizin dördüncü göbekten torunu ve büyük bir zât olduğu, türbedeki kitâbeden anlaşılmaktadır. Türbenin bitişiğinde ayrıca mescid vardır.
HOCA HASAN HAMAMI: Ağa Câmiinden anayolu tâkip ederek gidildiğinde sağda yer almaktadır. Kurşunlu Câmiinin güneyinde bulunur. Zamânımıza kadar iyi gelmiş klasik Osmanlı tipi hamamlarından biridir. Soyunma, ılıklık ve yıkanma yerlerinden meydana gelmiştir. İki giriş kapısı bulunur. Soyunma yeri kare plânlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. Tamâmen yıkılmış olan ılıklıktan yıkanma yerine geçilir. Yıkanma yeri dört eyvanlı ortası büyük kubbeli ve köşelerde birer kubbeli halvetlerden meydana gelmiştir.
CEMŞİT (Cimşit) HAMAMI: Sara Hâtun Câmii bitişiğinde bulunan bu hamam klasik Osmanlı hamamları tipindedir. Zamânımıza kadar bozulmadan gelmiştir. Su ihtiyâcını ünlü Dabakhâne şifâlı suyu ile karşılayan Cemşit Hamamının bâzı dert ve sıkıntılara karşı çok etkili olduğuna halk arasında inanılmaktadır. Soyunma yeri kare plânlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. İçte ortada havuz, kenarlarında setler bulunmaktadır. İki kapı ile ılıklık kapısı geçilir ve yıkanma kısmı Sara Hâtun Câmiine dayanır. Bu yapı, Yavuz Sultan Selîm’in Palu sipâhi beylerinden Cemşit Bey tarafından yaptırılmıştır (on dördüncü asrın ilk yarısı). Vakıflar Genel Müdürlüğü bu hamamı restore ederek halkın hizmetine açmıştır.
İBRAHİM ŞAH KERVANSARAYI: Elazığ-Çemişkezek yolunda Fırat köprüsünden öncedir. Onüçüncü asırda Artuklular’dan Nizâmeddîn İbrâhim inşâ ettirmiştir.
DÖRDÜNCÜ MURAD HANI: Elazığ’ın Denizli köyündedir. Kışlık ve yazlık bölümlerden meydana gelen hanın giriş kapısının solunda bir mescid vardır. Bugün yıkık durumdadır.
MERYEM ANA KİLİSESİ: Harput’ta bulunan en eski Süryâni kilisesidir. Kilise iyi bir durumda zamânımıza kadar gelmiştir. Dikdörtgen plânlı olup, bir duvarını bunun oturduğu kaya teşkil etmektedir. Diğer duvarları moloz taşlarla örülmüştür. Dışarı taşkın apsis önü yarı kubbe ile, diğer kısımları molozlarla örtülüdür. Apsis kenarındaki hücrelerden kaleye giden gizli yolların mevcut olduğu söylenmektedir. Bugün bu kısımlar toprakla dolmuştur. İlk inşâsına âit kitâbe mevcut değildir. Mardin Süryâni metropolitindeki kayıtlardan alınan bilgilere göre 1179 ile 1845 senelerinde onarılmıştır.
HARPUT MÜZESİ: 1960’da Alacamescit Medresesi’nde açılmıştır. Çeşitli çağlara âit târihî eserler sergilenmektedir.
ELAZIĞ ARKEOLOJİ VE ETNOĞRAFYA MÜZESİ: 1965 senesinde kurulmuştur. Bugün Fırat Üniversitesi Rektörlüğü Kampüsü içerisindedir.