19 Eylül 2007 Çarşamba

PEKİN

Çin uygarlığı Sarı nehrin oluşturduğu büyük balçık ovasında doğdu. Çinli çiftçileri erken çağlarda batı yaylasına çeken bu bereketli topraklardı. Ancak iklimin giderek kuraklaşması, köylülerin bu topraklara yerleşmesini sınırladı. Her ne kadar ülke doğal koşullar açısından çeşitlilik gösterse de ülkenin birliği, tarımsal yaşama bağlı bir toplumsal düzen sayesinde sağlandı.

Eski Çin tarihçileri tarihlerinin başlangıcını çok eski çağlarda egemen oldukları öne sürülen hükümdarlara dek götürürler, bu hükümdarları birçok yeni teknik ve kurumu yaratan bilge kişiler olarak gösterirlerdi.

Fuşi kehaneti, Şınnong tarımı, Huangdi tekniği, Yao ve Şun hükümet yönetimini icad etmişlerdi. Konfuçiusçulara göre adı anılmaya değer ilk krallar üçü de bilgelik örneği olan Yao, Şun ve Yü'dür.
İ.Ö. 221'den başlayarak en doğudaki ülke Çin'in Çin Beyi tarafından fethedilmesiyle Çin'in derebeylik sistemi çözülmeye yüz tuttu.

Çin Beyi kendini birinci imparator ilan etti (Şi Huangdi). İmparatorluğun başkenti Şaanşi'de, Şi'an yakınındaki Şienyang oldu. Şiongnular'ın sızmalarının durdurmak için imparator kuzey-batı sınırına kadar uzanan ve 2000 km'yi aşan Çin Seddi'nin yapılmasını emretti. (Çin seddi kuzey devletleri tarafından bölüm bölüm inşa ettirilen dev bir yaoıdır. Yüzyıllar boyu ülkenin kuzey sınırını meydana getiren Çin Seddi, Bohai körfezinden başlıyor, Huang Hı nehrine ulaşıyor ve Lancou'ya kadar nehri izledikten sonra, Gobi çölünün güney kıyısından batı yönüne dönmektedir.)
Bu dönemde bütün derebeylikler ortadan kaldırılmış, bütün yerel beyliklere son verilmiş, soylular sınıfı parçalanmış ve hiçbir hanedan değişikliğinden etkilenmeyecek merkeziyetçi bürokratik bir hükümet sistemi kurulmuştur.
Uzun bir süre ülkeyi etkisine alan bu yönetim zamanla değişikliklere maruz kaldı. Özellikle 1840 yıllarında Londra'nın misillemesi, köylülerin yoksulluğu bir iç bunalımı hazırladı ve Avrupalıların yayılması hasadın da kötü olmasıyla birlikte çabuklaştı.


1934-35 yıllarında ise Guomindang'ın milliyetçi kuvvetlerinin saldırısına uğrayan komünistlerin 'uzun yürüyüş'leri başladı. Guomindang'ın sol kanadı japon tehlikesine karşı komünistlerle bir ulusal uzlaşma istiyordu.

1 Ekim 1949'da Mao Zidong, Komünist partisinin iktidara geldiğini ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurulduğunu Pekin'de ilan etti. Yeni rejimi yalnız sosyalist ülkeler, İngiltere ve İskandinav hükümetleri tanıdı. Böylece ilk temizlik, Mançuya'yı yöneten Gao Gang ve Şandong'u, Ciangsu'yu, Anhuei'yi, Ciciang'ı ve Fucien'i denetleyen Jao Juşi, yönetimden uzaklaştırılmasıyla gerçekleşti.

1966 yılı ise Çin'de kültür devrimi yılı olarak bilinmektedir. Devrimi görmemiş olan genç kuşakları yetştirme kampanyası yapıldı. Partinin içinde bir fırtına beklentisi vardı. Bir tarafta öğretiye bağlı kalmaktan yana olan Mao Zıdong, onun en sadık yoldaşı olarak bilinen Lın Biao ve Çın Boda bulunurken, karşı tarafta kimi üniversiteliler, başta belediye başkanı olan Pıng Cın olamk üzere Pekin belediyesi ve en önemlisi de devlet başkanı Liu Şaoçi ile ona bağlı olan devlet adamlarıydı. En sonunda, partinin Merkez komitesi, Kültür devriminin 16 ilkesini kabul etti.

9 Eylül 1976 yılında Mao öldü. 1983'te Ulusal halk meclisi Li Şiennien'i cumhurbaşkanlığına seçti. 1989'da Mihai Gorbaçov'un Pekin'i ziyaret etmesiyle, Çin-Rus ilişkileri düzeldi. Aynı ay içinde öğrenciler ve halk rejimin liberalleşmesi için ayaklandı. Olaylar üzerine Pekin'de sıkı yönetim ilan edildi. Ordu öğrencilerin muhalefetini ancak kan dökerek bastırabildi. Cao Ziyang görevden alınarak yerine Jiang Zemin getirildi. Binlerce kişi tutuklandı, birçok kişi idam edildi. 1990'da sıkıyönetim kaldırıldı.

Felsefe:
Çin düşünce tarihini üç akım belirler: yönetme sanatına esin kaynağı olan bir toplumsal ilişkiler kaynağı önerek konfuçiusçuluk; insansal ile tanrısalın birbirinden ayrılmadığı evrensel düzeni açıklamaya çalışan taoculuk; Çin'e İ.S. I. Yy.'da giren, çin düşüncesine metafizik ve dinsel bir boyut kazandıran, çinlileşirken de büyük değişikliklere uğrayan buddhacılık. Bu akımlardan her biri, öteki ikisini dışta bırakmak şöyle dursun, onlardan özgün öğeler almış ve öğretisini ya da öğretisinin etkinliğini zenginleştirmiştir.

Seçmecilik ve etkili olma kaygısı, Çin düşünce ve uygarlığının özgül yanlarını açığa vuran başlıca özelliklerdir. Pratik bir deneyimi dile getiren simgeler bakımından zengin olan Çince, soyut düşüncelerin açıklanmasına elverişli değildir. Tıpkı bunun gibi, bir bilgeliğin etkileyici değeri de, onun öğreti olarak dile getirilişinden çok daha üstündür.

Çin düşüncesine göre, insan ile doğa, birbirinin kökçe karşıtı değildir; her ikisi de aynı evrensel düzenden kaynaklanır ve insan, bu düzenin gerçekleşmesine etkin olarak katkıda bulunmalıdır. Söz konusu düşünürler daha çok, bu evrensel düzenin (dao) uyumunu korumaya yönelirler. Dao, hem düzen hem de ritimdir ve evrendeki tüm çevrimsel hareketin ilkeleri olan yin ile yang'ın sırayla ortaya çıkmasıyla gerçekleşir.

0 Comments: